SİYASETİN hepimizi ülkenin asıl gündeminden uzaklaştırdığı bugünlerde günlük yaşantımız içinde toplumumuza rahatsızlık veren konulardan biraz uzaklaşıyoruz.
Biz uzaklaşıyoruz ama gündem her köşe başında canlı fotoğraf kareleriyle geliyor karşımıza.
Karşımıza gelmek ne kelime;
Takip edilmesi gereken gerçekleri gözlerimizin içine sokuyor.
Bugün onlardan birine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Aslına bakarsanız itiraf etmeliyim ki konuyu bana veren Genel Yayın Yönetmeni kardeşim Hayati Kaynar.
Her zamanki öğleden sonra muhabbetlerimizden birinde, ‘Abi bir ara şu konuyu bir işler misin?’ dedi.
‘Olur’ dedim.
Zira benim de sık sık karşılaştığım bir manzara yol kavşaklarında…
Malum toplumun geneli olarak maddi anlamda kendi kendimize çok yetemiyoruz.
Devletten edinimlerimiz de bu yetememezliği gidermeye yetmiyor.
O da yetmiyormuş…
Türk toplumunun sorunları içerisinde boğuşması yetmiyormuş gibi bir de başımıza son yıllarda denetlenemeyen sınır kapılarımızdan ülkemize akın eden mülteciler çıktı.
Suriyelisi,
Iraklısı,
Afganı derken gelip, kendi kültürlerini bize dayatmaya başladılar.
İşlerini kurabilenler, kendi kendine yetenlerin dışında sefaletin pençesinde olanlar da var.
İşte onlar, ülke insanının merhamet duygularını kullanabilecekleri her yerde,
Her noktada,
Her kavşakta karşımızdalar.
Bizim fakirimiz bize yetmezken başımıza birde bunlar çıktı.
Dondurucu sokaklarda biz araçlarımızın içinde bile ısınmaya çalışırken küçücük bebeler, annelerinin kucaklarında her kavşakta kırmızı ışıkta duran araçların şoförlerine el açmaktalar.
Manzara her haliyle rahatsız edici.
Artık bu manzarayı meslek edinmişler, para dileniyorlar.
İnsan olarak ikilemde kalıyorsunuz.
Verseniz bir türlü.
Vermeseniz bir türlü.
Ama zamk gibiler!
Sizi vicdanınızı bile dinlemekten öte zorluyorlar.
Mecbur bırakmaya çalışıyorlar.
Neresinden baksanız çirkin bir manzara diyoruz da biz!
Bizden başka böyle düşünen en azından bir yetkili var mı, merak ediyoruz.