DOST sohbetlerinde önemli bulgu ve tespitler çıkıyor ortaya.
Laf lafı açıyor, birde bakıyorsunuz sonuç sihirli koltuklara dönüyor.
Cumartesi öyle bir sohbetin içindeydim.
Birkaç iş insanı arkadaşla hep çay içiyor, hem de sohbet ediyoruz.
İçlerinde biri dedi ki;
‘Abi bu seçilenler, neden seçildiği gibi kalmıyor?’
Sorusuna soru ile cevap verip;
‘Değiştiklerini mi ima ediyorsun’ dedim.
‘Evet’ dedi.
O seçim öncesi mütevazi, mülayim, dost canlısı insanlar bir müddet sonra gidiyor yerine her şeyi bilen, burnundan kıl aldırmayan insanlar geliyor.
Sadece bu da değil elbette…
Öyle farklılaşıyorlar ki bu adam benim dostum muydu, diye şüpheye düşüyorsun.
Ne denir şimdi bu lafa?
Öncesinde doğru tespit.
Çünkü altlarına hepimizin gayreti ile verdiğimiz o sihirli koltuğun marifeti olsa gerek.
Çünkü ona oturduktan sonra çehreleri de çevreleri de değişiyor.
Hani, o öncesinde çoğu şeyi size danışma ihtiyacı hissedenlerin şimdilerde her şeyi ben bilirim edası var ya…
İşte sebebi o!
Çok yaşadığım için bilirim.
Bugünkü ve dünkü siyasetçilerin bazı istisnalar hariç tamamına yakını ile seçim öncesi beraber olmuşluğum vardır toplum önünde.
İçlerinden öylesi çıktı ki zaman içinde…
Adam ekranda veya radyo mikrofonunda ağzı bal damlıyorken sonrasında tanıyıp, selam bile vermedi.
Ya da bazıları, yıllar sonra telefonda bile konuşma gereği duymadı.
Neden?
Çünkü kıçlarının altına sihirli ve yapışık zannettikleri o koltukları biz verdik.
Ama bir şeyi her zamanki gibi unuttular.
Bizim halk olarak başka sihirlerimiz de var.
Zamanı gelip parmağımızı şaklattığımızda, o koltukları pantolonlarının bir parçası ile çekip almak gibi…
Eh, biraz daha zamanı var hepsinin…
Sürebildikleri kadar sürsünler keyfini.
Parmak şaklatma zamanı çok uzak değil!