SON KALE, yönetmenliğini Rod Lurie'nin yaptığı 2001 çıkışlı bir Amerikan filmi.
David Scarpa'nın, bir öykü tarzı romanı Son Kale.
Başrollerini Robert Redford; James Gandolfini’nin oynadığı filmde, emre itaatsizlikten hapse atılan kahraman bir general, çıkarcı bir gardiyanın yönettiği askerî hapishaneye gönderilir.
Çok geçmeden iki adam arasında irade savaşı başlar.
Filmi seyredenler sonunu da hatırlayacaklardır,
İradelerinin temsil ettiği savaşın sembolü olan Son Kale sonuçta kaybedilmez..
Konumuz bir film senaryosu değil elbette..
Hafta sonu Cumartesi Gazete Gerçek’i ziyarete gelen Ticaret Bakanı ve AKP Samsun Milletvekili Adayı Dr. Mehmet Muş’un, emperyalist güçlerin Ortadoğu üzerindeki emellerine teslim olmayan Son Kale olarak tariflediği ülkemiz için tanımı..
Libya..
Irak..
Suriye derken Oyunun son ayağının karşısında kalan son engel Türkiye’ diyor Sayın Muş.
Daha doğrusu mensubu olduğu iktidarın Son Kale’nin savunucusu olarak görevde kalması talebinin en önemli sebebi olarak yorumluyor..
Yani daha açık olarak diyor ki;
‘ Biz gidersek.. Cumhurbaşkanımız seçimi kaybederse, ülkede kaybeder..Güneydoğumuzda hain emeller gerçekleşir.. Kürdistan kurulur..Hatta bir parçası da ülke topraklarında alınır.’
Cumhur İttifakı’nın seçim sathında oynamaya çalıştığı en önemli koz gibi duruyor bu tespit ve düşünce;
‘Erdoğan giderse ülke de gider.’
Muhalefet bu düşünceye katılır mı?..
Bence katılmaz!.
Çünkü bu vatan topraklarında yaşayan hiç kimse ülkemizin göz göre elden gitmesine müsaade etmez..
Bir söylem olarak dikkate alınabilir belki ama bugün ülke topraklarında siyaset yapan kimseye bu düşünce yapışmaz!..
Ağırlıklı konu bu idi sayın bakan ile konuşmanın seyri ama ben kendisini Samsun gündemine de çektim..
Birçok şey konuştuk.
Samsun’un gerçek anlamda büyük ve yaşanabilir bir kent olduğunu vurgulayan Bakan Muş;
‘ Önce bu kentin cazibesini arttırıp, dikkatleri üzerimize çekmeliyiz. Maddi girdileri, yatırımları ve istihdamı arttırdıktan sonra da bu saydıklarımın sürdürülebilirliklerine yardımcı olacak yerel eksiklikleri tamamlayabiliriz’ diyor..
Gençliği ve enerjisi bu yoğunluğun yorgunluğuna karşı koyabilir ama önce siyasi iradenin kendi taraflarında tecelli etmesini daha sonra da söylem ve projelerinin sadece vaatlerden ibaret kalmamamsını beklemeliyiz..
Ama gerek kazanan, gerek kaybeden ve gerekse bu topraklar üzerinde yaşayanlar olarak durum ne olursa olsun, bu ülke topraklarında gözü olanlar bilmeli ki;
Senaryosunu yazıp, başrolünü oynayan Türk Halkı asla ve asla,
SON KALE’yi teslim etmez!…