HEPİMİZ ama hepimiz, istinasız koştura koştura yaşıyoruz halen nefes almakta olduğumuz hayatı...
Hiç ölmeyecekmiş gibi!
Tamam, itibar edilecek bir söz var: ‘Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşa. Yarın ölecekmiş gibi tedbirini al.’
Ama unutuyoruz galiba.
Biz unutuyoruz da dünyanın gerçekleri unutturmuyor.
Bakın herkes de haldır haldır bir hazırlık var.
Ne için?
Yılbaşı geliyor ya, ona!
Şimdiden planlamaları yaptık bile.
Nereye gideceğiz? (İmkanı olanlar ve tuzu kuru olanlar tabi!)
Ne yiyeceğiz?
Ne içeceğiz?
Oysa farkında mısınız, etrafımız boşalıyor.
Dünü göremeyenler…
Yarını göremeyecekler var, dostlar ve bizim aramızda sırayla…
Sırası yok da yine de bir sırayla...
Hiçbirimiz kendimize yakıştıramıyoruz.
Ama yarın belki de sıra bana, sana…
O da hasta yatağında bile düşünmüyordu, aklına getirmedi, getiremedi belki de…
Yapacak işleri vardı kendince…
Olmadı ama…
Sıra ona gelmişti.
Aramızdan uçtu, gitti!
Ali Orhan’dan bahsediyorum.
90’lı yılların başında Kanal-L’de beraber esip, gürlediğimiz…
O dik, o umursuz, şahsına münhasır adam…
Birçok hatıraya adını yazdığımız dost…
Dik duramadı bu sefer…
Sırasına karşı koyamadı, rahmeti rahmana kavuştu.
Yarı belki bana…
Belki sana…
Ya da bir başkasına.
Sıra yok da aslına.
Yolculuk var…
Tek gidiş biletli…
Gidilecek yer de yol da belli.
Gerçek o ki;
Yolun sonu görünüyor.