HAYATI içinde barındırdığı her türlü duygularla yaşayanlardanım.
Mutluluklar da vardı.
Hüzünler de…
Sevinçler de vardı.
Gözyaşları da…
Arkadaşlıklar, dostluklar da vardı.
Ayrılıklar da…
‘Niye böyleydi’ diye hiç sormadım.
Çünkü yaşadıklarım, hayatın tam kendisiydi.
Böyle olmalıydı.
Doğrularla yaşanmışlar için taltif ederdi hayat…
Yanlışlar içinde ceza keserken düşünmezdi.
Bu dünyaya gelmiş ve onu paylaşıyorsanız, onun size sunduklarını yadırgamamalıydınız.
Elinizi uzatmıyorsanız…
Elinizi tutan olmazdı.
Yaşattıklarınızın karşılığını yaşatmak için alesta beklerdi hayat…
Bugün, neden bu haldeyim diye sormak hiç kimsenin hakkı değil.
O nedenle, ben hiç sormam!
Günümü, yarınımı sorgulamam!
Mutsuzsan, mutsuz etmişsindir.
Yalnızsan, yalnızlığa itmişsindir.
Hayatı yaşayan herkesin, yaptıkları için geçerli bir mazereti vardır diye düşünürüm.
‘Benim var, O’nun yok’ diyemezsiniz yani!
Onun için size anlayış gösteren insanları sahiplenin.
Duygularını, yaklaşımlarını istismar etmeyin.
Bilin ki onlarında hayatlarında size gelene kadar yaşadıkları bir yığın zorluk var.
O zorluklardan geçerek size gelirken, size gösterdikleri anlayışı fark edin, saygı duyun.
Kadın, erkek fark etmez diyeceğim ama bizim toplumumuzda bunu uygulayan erkek sayısı azdır.
Onlar sabırlıdırlar.
Sürekli içlerine atarlar.
Yorgunluklarını, dertlerini hatta işlerini arkada bırakarak kucaklamak isterler.
Bazen oflayarak!
Bazen dişlerini sıkarak!
Yumuşak yüzlerini kendinize mazeret edinerek üstlerine çok gitmeyin.
Bilin ki;
Yumuşak atın tekmesi pek olur!
O zamanda çok geç olur!