SEÇİMLER siyasi partiler ve o partilerden daha aday adaylığı sırasında bir yarışma gibi değil mi?
Ama yarışma derken;
Kimsenin boyuna, posuna bakılan değil.
Yakışıklı mı, çirkin mi diye ayrım yapılan hiç değil.
Kaşı, gözü yerinde mi?
Saçı gür, seyrek ya da yok diye bakılmayan…
Heybesi boş mu, dolu mu ölçülmeyen…
İhtisası var mı, yok mu kimseyi irdelemeyen…
Memlekete münhasır ölçülerde ve kabullerde bir yarışma diyeceğim de…
Öyle de değil!
Çünkü önce yarışamıyorsunuz.
Bilginizi, becerinizi ölçtüremiyor, dikkate aldıramıyorsunuz.
Halk sizi seviyor, istiyor savının arkanızda olmasına ilgi duyduramıyorsunuz.
Her partinin kendi içinde, dinamik dinamiksizliğinin kabulleri başrol oynuyor.
Kiminin adamı…
Kiminin yakını…
Kiminin oğlu, arkadaşı…
Bunlar yoksa sizde zaten var sayılamıyorsunuz.
Didiştiğiniz, yarıştığınız sadece bunlar mı?
Değil elbette.
Birde sizinle aynı yola girip, yolunuza taş koyanlar var.
“Hani ben olmadım, o da olmasın” düşüncesinde olanlar…
Sizi harcamak, harcatmak için her türlü pisliği yapan, her türlü vadesi geçmiş bilgiyi aktarıp, sizi de yolunuzdan alıkoyanlar, onlar.
Hani bir hikaye var;
“Adam ölmüş, yaşarken yaptıkları, inancı ve inancına uygun davranışlarıyla onu kapıda karşılayan melekler cennete götürmüşler.
‘Sen burayı hak ettin’ diyerek…
Adam bir müddet dolaşmış, canı sıkılmış cennette.
Meleklere seslenip, ‘Bana birde cehennemi gösterseniz.’
Melekler eşlik edip götürmüşler cehenneme…
Adam bakmış ki, bir yığın kuyu.
Her kuyunun başında da elinde balyozla duran bir Zebani.
Kuyudan kafasını çıkartana balyozu vuruyor, gerisi gerin kuyuya atıyor.
Sadece bir kuyunun başında kimse yokmuş, adam merak edip sormuş;
‘Bu kuyunun başında neden kimse yok?’
Melekler demiş ki, ‘Orada Türkler var. Kuyudan çıkmaya çalışana müsaade etmez, ayaklarında içeriye çekerler. Bize orada ihtiyaç yok!’
İşte seçim sathında partilerde de aday olanlar arasında durum böyle.
Kim azıcık öne çıksa, ayaklarından geri çekiyorlar.
Zebaniye, yaşarken de ihtiyaç yok yani!