Herkes Mehmet Akif Ersoy’u “İstiklal Marşı” yazarı olarak bilir. Doğrudur, dünyada bir eşi olmayan İstiklal Marşı’nı o yazmıştır.
Ama bir başka Mehmet Akif Ersoy daha vardır; demokrat, II. Abdülhamit’e şiddetli karşı olan, ona “mülevves” diyen bir Mehmet Akif. İttihatçı Mehmet Akif. Necid çöllerinde Eşref Sencer Kuşçubaşı ile Mekke Emirine binlerce altın götüren Akif.
II. Abdülhamid’e sadece “mülevves” demiyor, “yıkıldın gittin amma ey mülevves devri istibdâd/ bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd!” da diyor.
Şu satırlar da onun:
“O birkaç hayme halkından cihangirâne bir devlet
Çıkarmış, bir zaman dünyayı lerzan eylemiş millet
Zaman gelsin de görsün böyle dünyalar kadar zillet
Otuz üç yıl devam etsin, başından gitmesin nekbet
Bu bir ibrettir amma olmayaydık böyle biz ibret!”
Bu kadar da değil, devam ediyor eleştirmeye.
“Hele biçare şeriatla nasıl oynanıyor!
“Müslümanlık bu mu yahu” diye insan yanıyor.
Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek,
Otuz üç yıl bizi korkuttu “şeriat” diyerek.”
Çok bilinen bir şiiri de “kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu/ gelir de adli İlahi sorar Ömer’den onu.” Bir zamanlar bazı siyasetçiler çok söylerlerdi bu dizeyi. Artık söylemez oldular. Neden acaba? Ne değişti iktidara geldikleri günden bugüne?
Osmanlının kahvesini anlatır acılar ve utançlar içinde:
“Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik
Önünde bir tahta mı, toprak mı? Sorma, pis bir eşik.
Şu gördüğüm yer için her ne söylesem caiz;
Ahırla farkı: O yemliklidir; bu yemliksiz!”
Ve sonunda söyler söyleceğini:
“İslam’ı elinden tutacak, kaldıracak yok…
Nahak yere feryat ediyor, âcize hak yok!
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun… Yok musun ey adli ilahi!”
*Hayme: Ağaç gölgesi, ağaçlardan yapılan gölgelik ya da çadır.