Bir destandır Türk Milli Mücadelesi.
Bir taraftan dışarıdaki emperyalistlere bir taraftan da içerideki işbirlikçilere karşı kazanılan bir zafer daha doğrusu bir milli destan.
Hükümetin başı Damat Feri Paşa bir taraftan galip devletler İngilizler, Fransızlar, ABD ve İtalyanlarla tam mutabakat halinde öbür taraftan da İslâm dinini hain emellerine alet etmekte.
Ankara’da yazılan ama son Osmanlı Meclisi Mebusanı tarafından kabul edilen ve 28 Ocak 1920’de dünyaya açıklanan Misak-ı Milli beyannamesinin İngilizler tarafından Meclisin dağıtılmasına ve işgaline gerekçe gösterilmesi üzerine fetvalar peşi peşine geldi.
Önce Milli Mücadeleyi “kâfirlikle” suçlayan Şeyhülislam Dürrizadenin fetvası, ardından da Ankara Müftüsü Börekçi Mehmet Fuat Efendini tam tersini ve Kuvayı Milliye Hareketini savunan fetvası geldi. Dürrizâdenin fetvasını 60 civarında din adamı imzalamış ve mühürlemişken Ankara Müftüsünün fetvasını 180 civarında müftü ve müderris imzalamıştır.
Anadolu bağımsızlıktan hem de tam bağımsızlıktan yanadır.
Bu arada Damat Ferit Paşa ve bazı satılık kalemler de boş durmuyor kinlerini Milli Mücadeleden yana olanlara kusuyorlardı.
Refi Cevat Alemdar Gazetesinde şunları yazıyordu:
“Kuvayı Milliye haydutları, bir tüfek bile atmadan, yükte hafif pahada ağır ne yarsa alıp kahpece kaçtılar. Talat’ın yerini Mustafa Kemal aldı, yarın onun yerini bir başkası alır. Yapılacak tek şey memlekete artık baldırı çıplaklar tahakkümüne son vermektir.”
Eski bir jandarma subayı olan Anzavur Ahmet bir taraftan Süleyman Şefik Paşa da diğer taraftan ayaklanıyordu. 20 civarında iç isyan vardır.
Mustafa Kemal Paşa ve onunla beraber hareket eden Mareşal Fevzi Çakmaklar, Kazım Karabekirler, Ali Fuat Cebesoylar, Refet Beleler, Rauf Orbaylar ve bütün inanmışlar, bütün şehitler ve gaziler nurlar içinde yatsınlar.
Onlar kurdu bu devleti, bize de yaşatmak görevi düşüyor.
Yaşatacağız hem de ebediyete kadar…