Şadiye Osmanoğlu’nun Timaş yayınları arasında çıkmış “Babam Abdülhamit-Saray ve Sürgün Yılları” adlı bir kitabı var.
Oldukça ilgi çekici bir kitap. Bende 2017’de çıkmış 7’inci baskısı var. Kitap ilk olarak 1966’da Bedir Yayınları arasında “Hayatımın Acı Tatlı Günleri” adıyla çıkmış daha sonra da L&M tarafından basılmış bilahare de Timaş yayınları arasında yer bulmuştur.
Osmanlı’da asrileşmenin önce sarayda başladığının en büyük deli de Şadiye Osmanoğlu’nun bu kitapta anlattıklarıdır.
“Klasik müzikten hoşlanırdım, ona çalışırdım” der ve “şark müziğinden pek hoşlanmazdım” itirafında bulunur.
Şu satırlar da o anılardan:
“Yaşmak ve feracelerimiz meşhurdu, kadınların yüzüne bunlar kadar letafet veren tuvalet enderdi. Yaşmak ince bir tülden ibaretti, bunun bir kısmı saçlara elmaslı iğnelerle mahirane bir şekilde raptolunur ve güzel bir şekil kazandırıldıktan diğer kısmı göz ve kaşları açıkta bırakacak tarzda ağız ve burun cihetleri örtülürdü. Tül, şeffaf olduğu için, örtülen yerleri gizlemeye değil, daha şeffaf bir şekilde açmaya hizmet ederdi ve nazarları buralarda uzun müddet tutup oyalamaya sebep olurdu.”
Bu kitaptan zaman zaman alıntılar yapacağım. O yılların meşhur Kâğıthane sefasını anlattığı şu bölümü de alıntıladıktan sonra bu yazıya noktayı koyalım:
“Derelerde sandal gezintileri yapan, renkli feraceleri ve fantezi şemsiyeleri ile uzaktan fark edilen genç kızlara diğer sandaldaki delikanlıların çiçekler attıklarını görürdüm.”