Aslında Türk’ün bağımsızlık haykırışı İstiklal Marşını yazacaktım ama vazgeçtim. Önce hicranı yazmalıydım, hicranı, yani Bursa’nın işgalini ve o işgalin yüreklere verdiği hüznü yazmalıydım.
Tıpkı İstiklal Marşı gibi o da Akif’in kaleminden çıkma.
O şiir de İstiklal Marşı gibi o “var olmak-yok olma yıllarında” ve Tacettin Dergâhında yazılır.
Mehmet Akif Ersoy “Bülbül” ile konuşur, ona sitem eder, daha doğrusu kendisine, milletine sitem eder.
“…
Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin;
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun
Cihanın yurdu çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vadi, yarın kıpkızıl bir Gülşen
Gezersin, hanümanın şen, için şen, kâinatın şen “der.
“Neden öyleyse matemlerle eyyamın perişandır?” diye sorar ve asıl “matemin” sahibini “Hayır, matem senin hakkın değil… Matem benim hakkım” diyerek açıklar. Gerekçesini söyler:
“Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez afakım!
Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda;
Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda!
Ne hüsrandır ki: Şarkın ben vefasız, kansız evladı
Serapa Garba çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı!
Hayalimden geçerken şimdi, fikrim hercümerç oldu,
Selahattin-i Eyyubilerin Fatihlerin yurdu
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman’ın;
Ezan sussun, fezalardan silinsin yâdı Mevla’nın.
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mazi harap olsun,
O kudretler, o satvetler harap olsun, türap olsun!
Bir çökük kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han’ın;
Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın
Ve devam eder “Ne hicrandır ki: En şevketli bir mazi serap olsun;
O kudretler, o satvetler harap olsun, türap olsun!
Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han’ın
Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın!” diyor ve şiirini şöyle bitiriyordu:
“Dolaşsın, sonra, İslam’ın harem-gâhında namahrem…
Benim hakkım, sen sus ey bülbül, senin hakkın değil matem!”