Maddiyatla yan yana gelemeyecek bir boşluktur, maneviyat.
Parayla alınmaz, satılmaz.
Gurbettekiler iyi bilir maneviyatın değerini…
Sokakta yürürken bile insanoğlu eş, dost arıyor.
Samimiyet arıyor, hakiki dost arıyor…
Ne dost kalmış, ne de hakikat...
Çayın tadı kalmamış, kahvenin huzuru yok!
Çay ocakları boşalmış, kurumsal restoranlarda yer yok.
Düşündünüz mü nereye doğru gittiğimizi...
Neye göre yaşayıp, neye göre sorguladığımızı, kimlere özenerek yaşadığımızı…
Yani neden yaşadığımızı?
Eğer yaşıyorsak bir sebebi olmalı.
Beğenilerimize göre mi yaşıyoruz, sevilip sevilmediğimize göre mi yaşıyoruz?
Bu duyguları nasıl anlıyoruz?
Bizi çok seven bir kişi, sevmeyene göre daha kötü biriyse?
Bizi beğenmeyen bir kişi, beğenen kişiye göre daha samimiyse?
Özendiklerimiz özenmediklerimize göre daha karaktersizse?
Okuduklarınıza hak verdiğinizi hissediyorum.
Bunun neresinde maneviyat, neresinde insanlık…
Bir işi yaparken iyi değerlendirelim, iyi okuyalım neticesinde üzülmeyelim.
İş yeri açılışında, düğünümüzde, cenazemizde kalabalık insan topluluğu gördüğümüzde hoşumuza gider değil mi?
İşimiz bereketli olur, düğünümüzde mutluluğumuz artar, cenazemizde acımız hafifler. Bu gerçekten böyle.
Mesela bana cenazemde para lazım değil, bana insan lazım, bana maneviyat lazım.
Bana düğünümde küslük değil, içten bir ruh lazım, samimi dostlar lazım.
Bakınız değerli okurlarım her şey insanla oluyor, insan yoksa neşede yok hüzünde yok.
Ben düğününde salonu dolduramayanda gördüm, salona sığdıramayanda gördüm.
Cenazede tabuta omuz atacak insan bulamayanda gördüm, cenazeye katılan bin kişinin bininde de ağladığını gördüm.
Yani diyorum ki parayla saadet olmaz, insanla olur…
Bir dahaki yazımda görüşmek dileğimle…