Sanırım 30 yıl kadar oldu Ertem Göreç'in yönetmeni olduğu, Fikret Hakan, Beklan Algan, Ayla Algan'ın başrolünde oldukları 'Karanlıkta Uyananlar' isimli filmi izleyeli…
Fakültenin Sinema Tarihi dersinde izlediğimiz o film, Türkiye'de 1960 sonrasında değişen ekonomik ve siyasal yapıyı, sınıf kavramıyla birlikte irdelerken, ilk işçi-sendika filmi olarak sinema tarihimize geçmişti. Filmin senaryosunu Vedat Türkali'nin kaleme aldığını da yazmadan geçmeyelim.
İzmir Dikili'de Bayburt Grup'a bağlı Agrobay Seracılık'ta sendikalaşma sürecine karşılık keyfi ve hukuksuz bir şekilde işten atılan işçilere, polisin uyguladığı orantısız şiddeti televizyon haberlerinde izleyince 1960'lı yıllardan bu yana hiçbir şeyin değişmediğini ne yazık ki yüreğim acıyarak görmüş olduk bir kez daha.
Benzer görüntüleri daha bir 10 yılı doldurmamıştır Samsun Gazi Devlet Hastanesi'nde sendikalaşan taşeron işçilerinin işten atılması sürecinde ya da yine İngiliz BAT'a satılan Ballıca Sigara Fabrikası'nda çalışan işçilerin yine sendikalaşma sürecinde de şahit olmuştuk.
Bugün ülkemizde zam sağanağı doluya dönüşmüş durumda. Dolaylı vergiler ekonomik krizde olan ülkeleri aratmıyor. İLO standartlarına bile itibar edilmiyor. İntibak yasası sahte bir görev savmadan öteye geçmiyor. Memura grev hakkı, memur kadrosu kaldırıldıktan herkes sözleşmeli yapılmadan verilmeyeceği çoktaaan anlaşıldı.
Durun daha da bitmedi; mezarda emeklilik yasası ve emekliliğin özel sigorta şirketlerine devrinden sonra iş güvencesinin mutlak olarak sonlandırılması ve kıdem tazminatlarının da sermayenin sırtından alınıp devlete yani halkın kendi verdiği vergilere bağlanması, işçilerin ücret, çalışma saatleri, örgütlülük ve sosyal güvenceler bakımından çırılçıplak teba ve ameleye dönüştürülmesi süreci tamamlanmış durumda.
Böyle bir ortamda gelinen nokta işte bu. Bayburt Grup'a bağlı Agrobay Seracılık'ta sendikalaşmak istedikleri için yerlerde sürüklenen kadınlara bakın. Hemen hemen hepsi başörtülü. Konuyu nereye bağladın demeyin hiç. Bu ülkede sorun hiçbir zaman başörtüsü olmadı onu söylemeye çalışıyorum. Sağ-sol çatışması ya Alevi-Sünni çatışması da değildi.
Neydi mesele? Keyfi ve hukuksuz bir şekilde işten atılan işçiler ve patronlar meselesiydi.
Bakın muhafazakâr bir iktidarın demokrasisi de, insan hakları anlayışı da işte böyle. Sermaye tarikatçı de olsa sözkonusu olan işçi ve emekçi halk olunca bu işçilerin dini, cinsiyeti, ırkı olmuyor.
Peki ya işçiler bunun farkında mı? Hayır, hala farkında değiller. 30 yıl önce izlediğim filmde olduğu gibi 'karanlıkta uyuyorlar.'
Öyle uyanacakları falan da görünmüyor. Söylemek istediğim şu ki; işçi sınıfı düşünü yitirmişse, her kötülüğün önü açılmış demektir!