Yıllar yıllar önce, siyah beyaz televizyonumuzdan gelen o güzel türküyü bugün bile hatırlarken, tüylerim diken diken olur;
Ali Rıza Binboğa’nın “İlk öğretmenin kim senin/Kim öğretti alfabeyi” türküsünü…
Öğretmene, bir harf öğretene, kırk yıl köle olmaya hazır olduğumuz zamanlardı o yıllar. Çünkü öğretmenler o türküdeki gibi, anne baba gibi kutsaldılar.
Ya şimdi?
Toplum olarak öğretmenlerimize hala büyük bir değer veriyoruz vermesine de, onların durumları hiç de iyi değil.
Devlet okulları ve özel okullar öylesine başıboş bırakılmış ve denetimsiz ki bakkal bile dükkanını böyle yönetmez.
Bakın Samsun'da 3 yıldır deprem güçlendirme çalışması yapıldığı için hala kendi binalarında eğitim-öğretim veremeyen okullar var. Öğrenciler de öğretmenler de perperişan haldeler.
Devlet okullarında görev yapan öğretmenler, bu mevcut ekonomik koşullarda geçinebilmek için kılı kırk yarıyorlar. Öğretmenlerin yüzde 94,9'u maaşının yaşam standartlarını karşılayabilecek düzeyde olmadığını düşünüyor.
En kötü durumdakiler ise Özel okullarda çalışan öğretmenler. Özel okul sahipleri "Öğretmen ihtiyacı yok", "kadrolarımız dolu" diyorlar ama sözleşmeli öğretmen çalıştırıyorlar.
10-12 saat ders alıyor gösterdikleri sözde "yarı zamanlı" öğretmenleri "etüt", "destek çalışması" adı altında derslere sokup haftada 30-35 saatlik mesailere mahkum ediyorlar.
Bunun karşılığı ise asgari ücret ya da biraz üstü bir paraya çalıştırılmak. Tam bir kölelik düzeni.
'Neden böyle yapıyorsunuz' diye özel okul sahiplerine sorduğunuz zaman 'Eylül'de açıklanan enflasyon ile zam yapıyoruz. Tüm Türkiye'de sistem bu şekilde. Tüm okulların sözleşme zamanı eylül ayıdır" karşılığını veriyorlar.
Bunun sonucunda d bir yıl boyunca asgari ücretin de altında çalışmak zorunda kalan öğretmenler ortaya çıkıyor.
Bir de işin çalışamayan daha doğrusu "atanamayan" öğretmenler tarafı var. Ki bu tarafta durum daha da acı bir drama dönüşmüş durumda.
Yıllarca öğretmen olup atanabilmek için, büyük masraflar yaparak fakültelerini bitiren bu gençler ne yazık ki atanamıyorlar. Atanamadığı için, psikolojisi bozulan gençlerde intihara kadar varan dramatik sonuçlar ortaya çıkıyor.
Oysa ki böyle mi olmalıydı!
Başöğretmen Atatürk'ü vardı bu ülkenin. Bu ülke, tarihini unuttu ne yazık ki…
Eğitimsizlik, eğitimin kendisini vurdu.
Bu devleti kuran Mustafa Kemal Atatürk, yüz yıl önce öğretmen maaşını ölçü alıp milletvekili maaşının belirlenmesini istemişti. Hatırlayalım: 1923’te TBMM’de milletvekili maaşları ele alınmıştı. Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey (Ataç), Mustafa Kemal’e “Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz; ne kadar verelim” diye sormuştu. Mustafa Kemal de “Öğretmen maaşlarını geçmesin!” demişti.
Günümüzde vekil maaşları öğretmen maaşlarını kat be kat geçmiş durumda. Yani dört-beş öğretmen maaşı, ancak bir vekil maaşına ulaşabiliyor. Dahası bunun da bütçeye yük getirdiği söyleniyor!
Günümüzde Öğretmenler Günü’nü kutlamak için öğretmenlerin önce ekonomik ve sosyal sorunları çözülmeli ki onlar da “fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştiren” gerçek öğretmenliği yapabilsinler.
Tüm öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyorum!