Doğruya doğru yanlışa yanlış, olumluya olumlu, olumsuza da olumsuz demek gibi bir alışkanlığım var kendimi bildim bileli.
O yüzden uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P'nin, Türkiye'nin kredi notunu "B"den "B+"ya yükseltirken, kredi notu görünümünü "pozitif" olarak korumasını, oldukça 'olumlu' bir gelişme olarak değerlendirdim dünkü yazımda.
S&P'nin ülke kredi notumuzu, 11 yılın ardından 1 kademe artırması elbette öyle basit bir konu değil.
Daha önce de Fitch Ratings Mart ayında Türkiye'nin kredi notunu "B"den "B+"ya yükseltirken, not görünümünü ise "durağan"dan "pozitif"e çevirmişti.
Böylece, Türk ekonomisi uluslararası derecelendirme kuruluşlarından gelen pozitif mesajlarla moral bulmuş oldu.
Bu not artışları, 2023 biçimlerinden sonra göreve gelen Mehmet Şimşek ve ekibinin ekonomi uygulamalarına, ulusal arası camiadan gelen 'güven' duygusunu işaret ediyor.
Tamam bunlar olumlu gelişmeler ancak, bizim asıl derdimiz şu lanet olası enflasyon. Fakir fukarayı, sabit gelirliyi inim inim inleten, TL'nin değerini dibe çeken, orta sınıfı çökerten enflasyonla mücadele bizim asıl önemli konumuz.
Ekonomi yönetiminin bütün aktörleri enflasyonun yılın ikinci yarısından itibaren düşeceğini söylüyorlar ama nisan ayı verileri bile, enflasyon canavarının direnişini de gözler önüne seriyor.
'Enflasyon düşecek' söylemlerinde asıl önemli olan konu, "Bu düşüşü halk ne zaman hissedecek" meselesi. Çünkü bu düşüşü 'hissetmeden', vatandaşın enflasyon düşecek söylemine inanmasını kimse beklemesin derim.
Gerçi kimi alanlarda örneğin konut fiyatları ve otomotivde, bir miktar gerilemeler olduğu gözlemlenebiliyor ancak asıl sıkıntı mutfakta. Yani gıda ve hizmetler sektöründe.
Çünkü vatandaş en küçük bir ihtiyacı için bile markete gidecek olsa, neredeyse bir servet ödüyor hala. İşte gıda fiyatlarındaki bu yüksek enflasyon kırılmadığı sürece, vatandaşın moralinin yükselmesi ve ekonomi yönetimine inanması da mümkün olmayacaktır.
Yani mesele, hem yurt içinde hem de yurt dışında ekonomiye olan güvenin artması.
Bu arada hükümet, fahiş fiyat artışı ve stokçuluk cezalarında artış öngören bir kanun teklifini de TBMM başkanlığına sunmuş.
Düzenleme ile fahiş fiyat artışı için öngörülen ceza tutarı, 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar artırılıyor. Ayrıca stokçuluk için öngörülen ceza tutarı ise her bir aykırılık için 1 milyon TL'den 12 milyon TL'ye kadar yükseltiliyor. Umarım öyle kanun teklifi olarak kalmaz da yasalaşır.
Bu arada enflasyon yüksek oldukça, reel sektörün durumu da giderek bozuluyor. TOBB’un yayınladığı Kurulan ve Kapanan Şirket İstatistikleri’ne göre zorlu finansman koşulları ve düşük talep yüzünden yılın ilk üç ayında kapanan şirket sayısı yüzde 27 artarken, tasfiye kararı alan şirket sayısı 7 bin 500’ü geçti. Mali yapısı bozulan 214 şirket de konkordato için mahkeme yolunu tuttu.
Konkordatolarda alarm veren sektör ise ekonominin lokomotifi olarak gösterilen; inşaat sektörü!
İnşaat sektörünü ise, tekstil sektörü takip ediyor.
Yani bu yüksek enflasyonla, sadece vatandaşın değil şirketlerin ve firmaların da oyunda kalması artık iyice güçleşiyor!