Araştırmayı yapan kişi Pakistan'ın İslamabat kentinde yaşayan Dr. Faruk Saleem. Araştırmasına ilişkin makaleyi ise ben önceki gün sosyal medyada gördüm.
Araştırma şöyle: Dünyada Yahudilerin sayısı 14 milyon. Bunların 7 milyonu Amerika'da, 5 milyonu Asya'da, 2 milyonu Avrupa'da yaşıyor. Afrika'daki Yahudi-Musevi sayısı ise 100 bin.
Buna karşılık dünyada 1,4 milyar Müslüman yaşıyor. Asya'da 1 milyar, Afrika'da 400 milyon, Avrupa'da 44 milyon, Amerika'da ise 6 milyon Müslüman yaşıyor. Yani dünyada 1 Musevi’ye karşılık 100 Müslüman var.
Araştırmanın yapıldığı dönem itibariyle son 100 yıl değerlendirildiğinde Yahudiler sadece bilimsel alanda 104 Nobel ödülü kazanırken, yalnızca 3 Müslüman bilim insanı Nobel kazanmış.
Bunun yanı sıra bilim adamlarından sanatçılara kadar Yahudiler, Müslümanlara göre açık ara öndeler.
İşte Faruk Saleem, Müslümanların neden bu kadar güçsüz olduğunu araştırmasında irdelemeye çalışmış ve görmüş ki sorunun cevabı 'eğitim'de gizli.
Müslüman dünyasının sorgulayıcı, araştırmacı, ezbere dayanmayan, bilgi üretmeye dayalı eğitim sistemi yerine dini eğitime odaklanması, ne yazık ki batıya bağımlı, kan ve terörün bitip tükenmek bilmediği, demokrasisi zayıf, insan haklarından bihaber, her türlü evrensel değerden uzaklaşmalarına neden oluyor.
Örneğin üniversite sayısı. Saleem'in belirlediğine göre; İslam Konferansı Örgütü'nün (OIC) 57 üyesi var ve ülkelerin tümünde sadece 500 adet üniversite bulunuyor. Yani 3 milyon kişi için sadece bir üniversite yapılmış durumda.
Ya da UNDP tarafından toplanan verilere göre; Hıristiyan dünyasında okuma, yazma bilenlerin oranı yüzde 89. Bunların yüzde 98’i ise en az ilkokul mezunu ve 100 kişiden 40’ı üniversite mezunu. Hristiyan çoğunluğa sahip 15 ülkedeki okuma, yazma oran ise yüzde 100.
Müslüman ülkeler mi? Durum tek kelimeyle facia. Yine UNDP yani Birleşmiş Milletler'in verilerine göre; 100 kişiden sadece 40’ı okuma, yazma biliyor ve herkesin okur, yazar olduğu bir tek Müslüman ülke yok.
Saleem'in bu araştırması benim bu köşede defalarca kez dile getirdiğim düşüncelerimi teyit etmeme de olanak sağladı. Öyle görünüyor ki İslam dünyası yeni bilgi üretebilecek kapasiteden yoksun oldukça, ayrıca dünyanın ürettiği bilgiyi kendi halklarına öğretemedikçe, Batı'nın oyuncağı olmaya devam edecek.
Üstüne basa basa tekrarlamak gerekiyor;
İslam coğrafyasının kurtuluşu laiklik ve demokrasidedir. Dincileşme ve İslami terör, İslam coğrafyasını çağımızın ve medeniyetler dairesinin dışına itmek, birbirlerine kırdırarak ayaklarının altındaki enerji kaynaklarına el koymak için Batı'nın çizdiği bir yol haritasıdır.
Çünkü Türkiye ve Ortadoğu'yu emperyalizme yem etmenin temel koşulu Doğu'dan yükselen aydınlanmayı kaynağında boğmaktır. Batı, Ortadoğu ve Afrika'da İslamı yok etmeye çalışmıyor, laiklik ve demokrasiyi yok etmeye çalışıyor. 'Siyasal İslam' da, Batı Uygarlığı'nın Doğu Uygarlığı'na üstünlük sağlamak için buhar makinesinden sonra icat ettiği en kullanışlı araçtır.
***
Gazeteci meslektaşım ve öğrencim sevgili Birsen Kalkar Semiz, Samsun turizminin önemli yerlerinden birisi olan Amisos Tepesi'ne yaptığı bir ziyaret sırasında gördüğü manzarayı dün sosyal medya sayfasında bizlerle paylaştı. Çektiği fotoğraflarda o tarihi mekanın durumunu görünce, her gün çok sayıda turistin gezdiği mekanın hali karşısında, doğrusu ben de utandım. Verandalardaki içki şişeleri ve çöp yığınları Samsun'un orta yerinde bu turizm merkezinin korunamadığını da gözler önüne seriyor. Tabi sadece oraya bekçi ya da güvenlik görevlisi dikmekle sorun çözülmez. Bilinçli, bu kültürü benimsemiş insanlar da gerek. İşte eğitim bunun için çok önemli. Bizler masa başında 'turizmi nasıl geliştireceğiz' diye büyük büyük laflar ediyoruz ama sahada vatandaş bu bilince sahip değilse, ne yapsanız olmaz. Böyle bir rezaleti hiçbir Avrupa ülkesinde göremezsiniz.