Çinlilerin ünlü bir atasözü var. Diyorlar ki: "Kaybettiğin parayı belki bulursun ama kaybettiğin zamanı asla bir daha bulamazsın."
Tarih 21 Aralık 2021’den sonra geçen 20 ay boyunca Türkiye'de, 'Faiz sebep enflasyon sonuç' dedik. O günden bugüne de başımıza gelmeyen kalmadı.
Ne mi oldu? Faizi 19’dan 18’e indirdiğimiz gün, kur tırmanışa geçti. Dengeler hızla bozuldu, enflasyon canavarı hortladı, ödemeler dengesi bozuldu, cari açık, bütçe açığı katlandı.
Bu 20 ayın sonucunda Türkiye’de çok ciddi refah kaybının yanında, geçimini karşılayamayan insanların sayıları da giderek arttı.
Türkiye, ekim 2022’de yıllık bazda yüzde 85,51 enflasyon oranına ulaştı. Baz etkisiyle 2022 yüzde 64,27 ile kapatıldı. Bu yıl da enflasyon için OVP’de yüzde 64 tahmini yapıldı. 2024 mayıs ayına doğru yüzde 70’lere kadar ulaşacağı tahminleri bulunuyor.
Hiç şüphe yok ki sabit gelirliler enflasyonun kaybedeni ama manzaranın diğer tarafında ise işçi çalıştıran kesim bulunuyor. Özellikle imalat sanayiinde her ne kadar ücret artışlarına bağlı talep yükselişleri görülse de sanayi üretimi bir türlü toparlanamıyor. Şirketler eleman çıkarma yönünde söylemlerini her geçen gün artırıyor.
Fiyat tutturamama, başta tekstil olmak üzere Türkiye’nin ihracat yoğun sektörlerinde Türkiye’deki ücret seviyesinin bazı ülkelerin gerisinde kalması nedeniyle pazar-müşteri kayıpları olduğu iddiaları havada uçuşuyor.
İşçi kanadında ise gerek artan kayıt dışılık, kayıt dışı yabancı göçmen çalıştırma, enflasyon nedeniyle bozulan aile ekonomileri-artan borçlarla birlikte sıkıntı büyüyor.
Bu zor dönemeçte iş piyasası için yeni bir zorlu dönem geliyor. Kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi tartışması ilk fitili ateşledi. Peşinden emekliler için verilecek iyileştirme, asgari ücret tartışmaları, hükümetin söz verdiği esnek çalışmaya yönelik adımlar, özel sektördeki metal işkolu sözleşmesinin olası etkisi 2023’ün son aylarında ciddi bir iş piyasası tartışmasını gerektiriyor.
2024’te ücretlerin baskılanacağı politikalar gündemde. Ancak çalışma hayatında ilk kez uzun sürenin ardından hem şirketleri, hem de çalışanları aynı anda zorlayan bir ekonomik görünümde iş barışına yönelik endişeleri destekleyecek unsurların işaretleri gözleniyor.
Bir tarafta hiperenflasyonla yaşamak zorunda kalmanın yanında yeterli ücretli alamadıkları yetmiyormuş gibi diğer tarafta kıdem tazminatını bile kaybetme tehlikesi altındaki işçiler.
Ne demiştik; parasını ve servetini yanlış yönetmenin bedelini kişiler, ülke ekonomisini yanlış yönetmenin bedelini ise bütün toplum öder.