İslam tarihinde Hz. Peygamber’in vefatından sonra, Hz. Ebu Bekir’e biat edilmesi ile başlayan, ardından Hz. Ömer ve Hz. Osman ile devam eden ve son olarak Hz. Ali’nin hilafetiyle nihayete eren döneme "Dört Halife" dönemi denir.
Bu dönemin önemli noktalarından ilki dört halifenin de hilafete geliş usulünün birbirinden farklı olmasıdır. Hz. Ebu Bekir aday göstermeyle, Hz. Ömer ihtilaf usulüyle, Hz. Osman şura sistemiyle seçilmiştir. Son halife Hz. Ali’nin halifeliğe tayininde ise belirgin bir usul mevcut değildir.
Bu dönemin ikinci önemli noktası hatta bana göre en önemlisi; halifelerden biri dışında -Hastalanarak vefat eden halife Hz. Ebu Bekir'dir fakat onun bile zehirlendiği iddiaları var- geriye kalanlarının ölümünün cinayet ile sonuçlanmasıdır. Yani katledilmeleridir.
Hz. Peygamber’in vefatından kısa bir süre sonra, İslam tarihinin ilk dönemlerinde toplumu derinden yaralayan hadiselerin yaşanması, sosyal sorunlara ve siyasi görüş ayrılıklarına neden olmuştur.
Buna göre ashap döneminde -sahabe dönemi de denir- yaşanan ilk temel kriz, Hz. Ebubekir’in halife seçilmesi sonrasında şiddetli bir şekilde ortaya çıkan irtidat ve irtica hareketleridir.
İkincisi ise Hz. Osman'ın bir grup Müslüman tarafından evinde şehit edilmesi, bunun devamında ortaya çıkan ve beş yıldan uzun süren iç savaştır.
Üçüncü kriz ise Hz. Ali’nin vefatının İslam dünyasında meydana getirdiği büyük kırılmadır. Askeri mücadele ile hilafeti ele geçiren Muaviye’nin tek başına hakimiyet kurması noktasında bir engel kalmamış, dahası yönetimi bir ailenin mülkü haline getirecek önemli adımlar bu dönemde atılmıştır. Muaviye'nin kendisinden sonra oğlu Yezidi iktidara getirmesi ve hilafeti saltanata dönüştürmesiyle başlayan bu dönem, İslamiyet'in üçüncü büyük krizidir.
İstanbul'da 1 Ocak'ta "Şehitlerimize Rahmet, Filistin'e Destek, İsrail'e Lanet" yürüyüşüne katılan bir vatandaşın hilafet bayrağı açmak isterken yumruklu saldırıya uğramasıyla gündeme gelen hilafet tartışmalarını görünce bu halifelik meselesi de yeniden gündemimize girdi.
Osmanlı Devleti döneminde Yavuz Sultan Selim döneminde bize geçen halifelik müessesesinin kaldırılması, TBMM'nin 3 Mart 1924 günü çıkardığı kanunla yapılmıştı.
Devletin laikleştirilmesi yolunda yapılmış siyasi bir devrim olan bu kararla, 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı padişahlarının taşıdığı; son Osmanlı padişahı Vahdettin'in ülkeyi terk etmesinden sonra TBMM tarafından Abdülmecid Efendi'ye verilmiş olan halifelik unvanı da ortadan kaldırılmıştı.
İşte o dönemden beri Türkiye'de bir kısım çevreler bu hilafet meselesini çoğunlukla radikal söylemlerle fırsat buldukça gündeme getirirler, hatta şeriat ve hilafet istediklerini sıklıkla bir arada dillendirirler.
Oysa ki bu, boş bir hayalden başka bir şey değildir. Hele ki hilafetin, İslam dünyasını bir araya getireceği, birlik içerisinde hareket etmelerini sağlayacağı iddiası tarihsel geçmişine de bakıldığında hayal bile olamayacak kadar gerçek dışıdır...
Günümüze dönelim ve örneklendirelim; İran'da mesala; şeriat yok mu? Elbette var. Ya Suudi Arabistan'da. Onlarda da var. Ve bunlar birbirlerinin düşmanı durumunda değiller mi..
Bizde de birileri şeriat ve halifelik istiyor. İŞİD'ın halifelik devleti yok muydu. Kesmedikleri kafa kalmadı.
Her İslamcı terör örgütü, kendine bir halifelik istemiyor mu. İstiyorlar da ne oluyor. Hepsi birbirini boğazlıyor. Şeriatçiler şeriatçilerle, halifeler halifelerle savaşıyor. Kaç çeşit şeriat, kaç çeşit halife var? Şimdi hangi şeriatçi devlet ya da İslamcı terör örgütü bir Allah'ı temsil ediyor?
Çok net söylüyorum; Ortadoğu'daki hilafet ve şeriat isteyen tüm terörist gruplar emperyalizmin Orta Doğu'yu, İslam'ı ve insanlığı imha etmek için kullandığı kiralık katilleri ve para-militer güçleridir.
Gelelim yine bizim meseleye; Son Osmanlı Halifesi Abdülmecid Efendi'ydi. İstanbul'da 'sembolik' halifeliği işgal yıllarına denk gelir. Abdülmecid Efendi her seferinde otomobille köprüden geçerken, itilaf polisi yani İngiliz askerler, 'Halife-İ Müslimin'i durdurup, trafik cezası keserlermiş. Yalan falan değil, gerçek bu söylediğim olay. İnanmayan gitsin Dolmabahçe Sarayı Arşivi'ndeki ceza makbuzuna baksınlar.
Koskoca hilafet makamı kendi ülkesinde emperyalistlerden trafik cezası yerken, ülkesi işgal altındayken, birlik içinde olduğu söylenen İslam alemi ne yapıyordu dersiniz? Daha fazla uzatmayayım; bu hilafet meselesi; bir yazarımızın tarifiyle 'Son kullanma tarihi geçmiş bir kurum'dur.
Ve eğer hilafet söyledikleri gibi birleştirici olsaydı, yazının en başına dönersek; biri hariç 3 halife de katledilmezdi!
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti'nin 31 Mart yerel seçimlerinde Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak halen Çarşamba Belediye Başkanı olan Halit Doğan'ı açıkladı. Halit Doğan genç bir belediye başkanı olarak AK Parti tabanında karşılığı olan bir isim. 31 Mart'a kadar yaklaşık 2.5 aylık bir zaman var. Halit Doğan etkili bir seçim kampanyası ile bu açığı kapatabilir. Şayet CHP ile İyi Parti ittifakı kurulabilmiş olsaydı, Halit Doğan'a şans vermezdim. Şimdi Samsun Büyükşehir için gözler İYİ Parti'ye ve Yeniden Refah Partisi'ne çevrilmiş durumda. Onların adayları da belli olduktan asıl yarış, işte o zaman başlayacak.