Samsun'da 2019 yılından bu yana gündemde olan, Çarşamba halkı başta olmak üzere, Eğercili Mahallesi’nde oturan vatandaşların ve çevrecilerin büyük tepki gösterdiği biyokütle enerji santraline ilişkin, üçüncü kez bilirkişi heyeti kararı alındığını sanıyorum birçoğunuz duydu.
Şaka gibi…
Bir değil, iki değil üçüncü kez bilirkişi heyeti.
Mahkemenin durdurma kararlarına rağmen, görünmez bir el bu santralin çalışması için acayip bir performans sergiliyor.
Diğer taraftan Kavak'ın Köselli köyünde de çimento fabrikası ile taş ocağının daha da büyütülmesi ve kalker tesisleri açılması için büyük bir uğraş var.
Sahi o bölgede bir de altın arayanlar vardı değil mi?
Kanadalı firma gelmiş, Kavak, Havza, Vezirköprü üçgenindeki Şahin Dağları'nı kevgire çevirmişti hani... Onlardan hiç ses seda yok bugünlerde.
Herhalde onlar da seçim sonuçlarını yani 29 Mayıs'ı bekliyorlar.
Türkiye’de son 20 yılda 85 binden fazla taş ocağı ruhsatı verilmiş.
Araştırmayı yapan kişi İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı…
Ne yapıyor bu taş ocakları?
Deprem etkisi yaratan patlatmalarla yeraltı sularını yok ediyor, çıkardığı toz ile döllenmeyi önleyerek meyve ağaçlarını verimsizleştiriyor, balıkların ölümüne neden oluyor.
Bu ocak izinlerini halkın tepkilerine rağmen, bizzat Ankara'da bakanlıkta imzalıyorlar.
Binlerce ağaç kesildiği gibi, su kaynakları tahrip oluyor, halk sesini duyuracak mercilerde karşılarında polisi jandarmayı buluyor.
Ordu, Fatsa, Gümüşhane, Artvin, Samsun…
Adeta bütün Karadeniz bu madencilerin işgali altında.
Türkiye’yi taş ocağına çevirdiler.
Dünyanın en güzel doğal hazineleri taş ocağı, mermer ocağı, siyanürlü maden denilerek yağmalanıyor.
Türkiye sömürge madenciliğinin kıskacında!
Bu kıskaçtan çıkabilmek için kritik tarih ise; 28 Mayıs...
Yalan mı?