Siyaset sosyolojisi alanında önemli kitapları bulunan Kristin Surak isimli bir akademisyen var. Bu hanımefendi bu yıl Türkiye'nin de içinde bulunduğu ve dünya ülkelerindeki 'vatandaşlık' satın alınmasıyla ilgili çok önemli bir kitap yayımladı.
Kitabın ismi, Altın Pasaport: Milyonerler için Küresel Hareketlilik. İngilizce adıyla The Golden Passport.
Kitap, dünyada zenginlerin vatandaşlık hareketliliğini, uluslararası göç, milliyetçilik ve siyaset üzerine yapılan araştırmaları içeriyor. Surak'ın "The Golden Passport" adlı kitabında belirttiği gibi şu anda dünya çapında çok büyük bir 'vatandaşlık endüstrisi' var.
Kristin Surak kitabının başında; bir insanın neden vatandaşlık satın almak istediğini sorgulamakla işe başlıyor. Yani bir insan neden doğduğu ülkenin değil de bir başka ulusal kimliğini ister.
Nedeni aslında çok açık çünkü tüm vatandaşlıklar eşit değil. Hayatlarımız 'doğum şansı tombalası'na bağlı.
Surak bu saptamayı Burundi ve Finlandiya üzerinden özetlemiş. Burundi'de doğarsanız ortalama 57 yıl yaşamayı ve yılda 300 dolar harcamayı umabilirsiniz; Finlandiya'da doğarsanız bu rakamlar 80 yıl ve 42 bin dolara çıkar.
Yeni bugün gördüğümüz büyük göçler, bu sınırsız coğrafi eşitsizliğe bağlı. Sınırlar ise adeta bu gelir uçurumunu koruyor durumda.
Örneğin Avrupa Birliği; Suriyeli, Afgan ve diğer mültecilerin AB'ye girmesini engellemek için yılda 6 milyar avroyu Türkiye'ye niye ödüyor sanıyorsunuz.
Kendi ve ailesinin vatandaşlığını satın almanın maliyeti ise ülkelere göre değişiyor. Birkaç yüz bin dolardan birkaç milyon dolara kadar yükseliyor bu rakam.
Alıcılar genellikle multimilyonerler. Bunun yanında Filistinli statü arayanlar, yaptırımlardan etkilenen İranlı iş adamları, Çin eliti, Rus oligarkları, Putin'in değişken yönetiminden ve şimdi de savaşın tehlikelerinden kaçınmaya çalışan Ruslar, v.s.
Sadece onlar da değil. Bir şekilde bulundukları ülkenin dışında yaşayan ve ülkesine geri dönmek istemeyen üst düzey yöneticiler ve iş adamları da olabiliyor bu kişiler. Örneğin Hintliler, Pakistanlılar, Endonezyalılar.
Vatandaşlık endüstrisinde yapılan tercihlerde, vize seçeneklerinin geniş olduğu ülkeler tercih ediliyor. Örneğin AB veya Japon pasaportlarına sahip olanlar 191 ülkeye serbestçe girebilir; ABD pasaportları 180 ülke; Türk pasaportu ise 110 ülke için geçerli.
Peki, en fazla vatandaşlık satan ülke ya da ülkeler hangileri? Bir kaç yıl öncesine kadar vatandaşlık satışının başlıca satıcıları Malta ve Kıbrıs'tı. Malta'nın durumu, İngilizce dilinden, konumundan ve Avrupa Birliği üyeliğinden kaynaklanıyordu. Kıbrıs'ın avantajı da AB üyesi olmasıydı.
Kıbrıs, SSCB çöktüğünde, Ruslar için favori bir ülke haline geldi. Ancak 2013'te Yunanistan'daki ekonomik krizle birlikte, tüm sigortasız 100 bin avronun üzerindeki banka mevduatlarına, büyük vergiler getirilmesinin ardından, Kıbrıs'ın vatandaşlık satışı da durduruldu.
Tam da pandemide Çin ve diğer bölgelerde uygulanan sert kapanmalardan kaçmak isteyenlerin pasaport talebinin artığı günlerde, Ruslar yeni bir sığınak aramak zorunda kaldılar. Ve bilin bakalım nereyi buldular; Türkiye'yi…
Kristin Surak; 'Altın Pasaport' kitabında Türkiye'yi, "80 milyonluk nüfusu ve güçlü bir ordusuyla dünyanın en güçlü 20 ekonomisinden biri' olarak nitelendiriyor. Ve Surak'ın tespitlerine göre de Türkiye bugün dünya vatandaşlık alıcılarının "yarısından fazlasını" karşılar durumda.
Türkiye'yi neden tercih ediyorlar? Evet, Türkiye AB üyesi değil ama başka avantajları var. Surak örneğin İstanbul'un zengin bir göçmen için, tamamen yaşanabilir bir metropol olduğunu belirtiyor.
İşte bu nedenle Türkiye vatandaşlık endüstrisinin yarısını karşılayan bir ülke haline gelmiş durumda günümüzde. Altın Pasaport'ta anlatıldığına göre Türkiye'ye vatandaşlık başvurularının çoğu ilk başlarda Irak, Afganistan, Filistin ve Mısır'dan geldi. Sonra Dubai'nin yabancı sakinleri de dahil oldu.
Covid-19 ile birlikte ve ardından Avrupa'daki savaşla birlikte, Ukraynalılar ve Pakistanlılar da bu kervana katıldı.
Varlıklı İranlılar için de Türkiye özel bir çekiciliğe sahip. Sadece komşu bir ülke olması ve İranlıların vizesiz girebildiği az sayıdaki ülkeden biri olması değil, aynı zamanda Türk lirasının yüksek enflasyon nedeniyle keskin bir değer kaybı yaşaması. Çünkü Türk Lirası son iki yılda dolar karşısında değerinin yarısını kaybetti.
İranlılar işte bu nedenle, kendi değer kayıpları ve enflasyonlarından daha az olduğu için Türkiye'de gayrimenkul alıyorlar: şu anda yılda ortalama 10 bin konut.
Bu durum da İstanbul'da ve Akdeniz sahilindeki tüm bölgelerde konut fiyatlarını yükseltiyor. Hatta İran'da bir vatandaşlık başvurusu ajansı, 'Türkiye'yi bir ev, sigorta ve yatırım olarak düşünebilirsiniz' diye ilan verir durumda.
Durum böyleyken Türkiye'den vatandaşlık alabilmek için kaç lira gerekiyor? En son mayıs ayında Türk vatandaşlığı için asgari gayrimenkul bedeli, 400 bin dolara yükseltilmişti. Halbuki 2018 yılına kadar bu bedel, 1 milyon dolardı. 2018 yılında yapılan değişiklikle 1 milyon dolardan 250 bin dolara çekilmişti. Şimdi bu miktar biraz yükseltilip 400 bin dolar yapıldı.
Benzer şekilde asgari 500 bin dolar ile bireysel emeklilik sistemine giren ve 3 yıl sistemde kalan yabancılara da Türk vatandaşlığı verilebiliyor.
Ve gelelim asıl gerçekliğimize; son iki gündür millet olarak çok büyük bir acı daha yaşadık. Hafta sonunda Pençe-Kilit Harekatı bölgesinde çıkan çatışmalarda 12 askerimiz şehit oldu. 12 can, 12 aile, 12 ana baba…
Bir tarafta vatanı milleti için canını verenler, diğer tarafta bu ülkenin vatandaşlığını satın alanlar. İnsanın canı yanıyor, yüreği sızlıyor.
Şehitlerimizin kanlarıyla alınan ve yine şehitlerimizin kanlarıyla korunan bu ülkenin vatandaşı olmak bu kadar kolay olmamalı!