Tahta çıkışından 93 gün sonra akıl bozukluğu gerekçesiyle indirilen V. Murat’ın yerine Osmanlı tahtına II. Abdülhamit oturmuştu.
II. Abdülhamit, ilk Osmanlı Anayasası’nı oluşturmak için bir komisyon kurdu. “Hürriyet şairi” ve fikir insanı Namık Kemal de bu komisyonun bir üyesiydi.
Fakat şair, padişahın aleyhine bir tehdit beyti yazıp bunu mecliste okuyunca her şey bir anda allak bullak oldu. Mahkemede yargılandı.
Namık Kemal'in söylediği Arapça beyit, “Bir şey, ikilendi mi, muhakkak üçlenir de” anlamındaydı ve tıpkı Abdülaziz ve V. Murat gibi Abdülhamit’in de tahttan indirilebileceğini ima ediyordu.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 61. kuruluş yıldönümü törenlerinde Yüksek Mahkeme'nin Başkanı Zühtü Arslan'ın Şair Namık Kemal'in yargılanmasını hatırlatan sözleri, günümüzde de yargı bağımsızlığı ve adaletin tesis edilmesinde için hiçbir güç ve otoritenin hiçbir müdahalede bulunamayacağına ilişkin çok dikkat çekici bir örnektir.
Şöyle ki;
Namık Kemal'in yukarıda anlattığım Arapça beyit yüzünden yargılandığı davada hakim, dönemin İstinaf Mahkemesi Başkanı Abdüllatif Suphi Paşa’ydı.
Üstelik Namık Kemal, daha önceki yıllarda yazdığı bir mektubunda Suphi Paşa hakkında “nebbaş” yani “mezar soyguncusu” diye ithamlarda bile bulunmuştu.
Durum böyle olunca herkes hatta Namık Kemal'in kendisi bile mahkemeden mahkûmiyet kararı bekliyordu.
Üstelik Sultan Abdülhamid’in duruşma öncesinde Suphi Paşa’nın Çamlıca’daki köşküne bir temsilci gönderdiği, “Şan-ı sadakate layık bir karar” beklediği mesajını ilettiği de anlatılır.
Suphi Paşa'nın ise bu telkine karşılık olarak, “Efendimiz emin olsunlar, adaleti tatbik edeceğim” karşılığını verdiği ifade edilir.
Peki öyle mi oldu dersiniz. Yani Namık Kemal hakkında mahkumiyet kararı mı çıktı?
Hayır, öyle olmadı. Namık Kemal beraat etti.
Herkes mahkûmiyet beklerken Süphi Paşa başkanlığındaki mahkeme Namık Kemal’i hürriyetine kavuşturan bir karar aldı. Üstelik 2. Abdülhamit'in baskıcı, istibdat yönetimine rağmen…
Suphi Paşa bu kararı alırken hiç mi korkmadı dersiniz. Kızı Suphi Paşa'ya bu kararı verirken korkup korkmadığını sorduğunda, tüm zamanların hâkimlerine unutulmaz bir ders niteliğinde olan şu cevabı vermişti:
"Yarın hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım."
İşte AYM Başkanı Zühtü Arslan'ın, Namık Kemal ve Suphi Paşa'nın sözlerinden alıntılar yaparak vurguladığı yargı bağımsızlığı işte böylesine önemli bir kavram.
Çünkü adaletin tam olarak sağlanabilmesi için yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hakimin çekinmeden, endişe duymadan, herhangi bir dış etki altında kalmadan, tarafsız tutumla ve özgürce karar verebilmesi anlamına geliyor.
Türkiye'nin son yıllarda tartışmaya başladığı yargı bağımsızlığı sorunu, hukukun üstünlüğüne dayanan demokrasi yoluna dönülmesini de sağlayacaktır.
Tersi durumda ne olur?
Hukuk ve toplumsal vicdan çiğnenerek çıkılan yol, ayağa dolanır!