BAŞKALARININ sırtından geçinmeyi huy edinmiş kimse olarak tanımlanırlar.
Hiçbir dönem ve zamanda en ufak bir gaileleri olmaz, her türlü anlamda…
Sevmedikleri iktidar ve güç sahibi yoktur onlar için…
Yakın olmak, sıcakkanlılıklarının değil gücün himayesinde olabilmenin kolaylığındadır.
Hayatlarını nasıl idame ettirdikleri de bilinmez genelde.
İşleri vardır da ne iş yaptıkları bilinmez.
Ayıp ve kusurlarla dolu hayatlarına rağmen bu ayıp ve kusurları tescil eden iradelerin yanında görünmekten dahi imtina etmezler.
İtibar zaten yerdedir de olmaması dertleri değildir.
Ne olduklarını bilmeyenler tarafından ne yazık ki, itibar dahi görürler.
Diyeceksiniz ki;
Sana ne!
Doğru bana ne de bu hayatta yaşamanın hiç mi insani ve kişilikle ilintili kısmı yok?
Hak etmeden işgal ettikleri mevkilerin saygınlığının hiç mi önemi yok?
‘Arsız neden arlanır, çul da giyse sallanır’ diye bir söz var.
Bunların çulsuzluğunu, arsızlığını bilmeyenlerin günahı yok diyeceğim de bu kentte kimin kim olduğunu bilmesi gerekenlere kusura bakmasınlar, hiç hak vermeyeceğim.
Bir canlının derisine yapışıp kalanda asalak…
Şimdi ben ona, kanının tamamını emene kadar fark edilmeden ne istersen yap, nasıl diyeceğim!
Rahatsızlığım hem asalaklardan, hem onları fark edemeyenlerden...
Hem de fark ettiği halde itibarı eksik etmeyenlerden…
Bunun yapmazsanız, hırlı ile hırsız.
Düzgün olanla, yangobozu…
Çullu ile çulsuzu…
İtibarlı itibarsızı nasıl ayırt edeceğiz?
Onlara uzanan ellerle ellerimizi tutanlara, ellerimiz temiz kaldı diyebilecek miyiz?
Ben özellikle Samsun’un yetki sahibi olan kimliklerinin bu konuda çok seçici ve titiz davranmaları gerektiğini düşünmekteyim.
Huzurunuza bir şekilde etiket(!) sahibi olmuş biri gelebilir.
Ama o etiketin altın ne olduğunu bilmekte kusura bakmayın, sizin göreviniz.
Ve asalaklar talep etti diye elinizi uzatırsanız, o elin kanını emmek için fırsatı kullanmalarından da, şikayet etmeyeceksiniz!