SUYUN başını tutan soğanın cücüğünü yer mi?
Göreceli bir kavram ve cevabı da ona göre...
Yani biraz felsefi…
Sana göre…
Bana göre…
Ahlaki kavramlar öne çıkmış ve ilke edinilmiş olsa kime göre olacağı hiç önemli değil.
Bilirsiniz ki ortaya çıkacak sonuçlar etik, ahlaki ve belirlenmiş kurallara göre alınmıştır.
Günümüzde böyle olduğunu düşünüp, iddia edebilir miyiz?
Mümkünatı yok!
Çünkü her türlü değer ayakaltına alınmak için koyulmuş gibi algılanıyor.
Yani, elinde imkan varken değerlendirip, istifade etmemek affedersiniz bir anlamda enayilik!
İşte onun için “Suyun başı” diyorum.
Bakın, inceleyin biraz kendi menfaatlerinin gelişimi için yaşayanların en büyük çabasıdır güce, yönetme ergine yakın olmak.
O zaman açılmayan kapı...
Halledilmeyen sorun...
Değişmeyecek kural yoktur.
Dünyanın tüm nimetleri onlar içindir ve…
Her türlü avantajı nimet haline çevirmek bir hak, bir imtiyazdır.
Toplum içinde yozlaşma ve toplumsal değer ve kurallardan uzaklaşmanın yolu işte böyle açılıyor.
Kolaycılık…
Beleşçilik ve…
İmtiyaz.
Buna ulaşmanın yolu da gücü elinde tutanların yanında, ya da gücün kendisi olmaktan geçiyor.
Dünyanın, kentlerin, toplumun bozulması ve dejenerasyonu işte böyle start alıyor.
Size yasak olan onlara mubah oluyor.
Sizin için yanlış, onlar için doğruya eviriliyor.
Bu yozluğa öylesine alışıyorlar ki imtiyaz edindikleri her yanlış gün geliyor sıradanlaşıyor, olağanlaşıyor.
Hani etrafınızda yanlış yapılan, yanlış giden bir şeyleri gördüğünüzde, “Buna nasıl müsaade ediliyor” diye soruyorsunuz ya; Gücü arkasına alan...
Kuralsız yaşayan ya da kuralları kendi isteğine göre değişilmeyen...
Sizin için yanlış olanı doğruya evirenlere verilen imtiyazlarla oluyor.
Suyun başındakiler onlar.
Sizin soğanın dışıyla gözleriniz yaşlanırken.
Cücüğüyle mutlu olanlar onlar.
“Bal tutan parmağını yalar” kılıfına sığınıp kendilerini haklı kılıyorlar ya…
Aslında parmakları kadar vicdanlarının da ne kadar kirlendiğinin farkında olmayan, onlar!