SİYASET beni hep kendinden uzak tuttu.
İstemediğimden falan değil.
Birileri beni kendi görmek istedikleri yere koydular hep…
Medya kimliğim sanki onlara hayatımı o sektörden kazanıyormuş hissi verdi zahir!
Neler yaşadım o dönemlerde inanamazsınız.
Dönemin Defterdarı Melih bey bir gün beni çağırdı.
İyi dosttuk, sık da görüşüyorduk.
Dedi ki;
‘Senin hakkında bir ihbar aldık. Yaptığın TV programından yığınla para götürdüğünü iddia ediyorlar.’
Yani onlara göre kazanıyor ama vergisini ödemiyordum.
Dönemin en popüleri Sayın Uğur Dündar’ın programıydı.
Onunla karıştırmışlardı zahir!
Çünkü bırakın tek kör kuruş almayı, benim cebimden gideni bilemezlerdi.
Popülaritemin yüksek olduğu günler…
Her şeye, her yere de layık görünüyorum o zamanlar…
Ama o dünyanın insanı olan bizler, medyada yazılı ya da görsel takdir edilmenin kimseyi bir yere götürmeyeceğini iyi biliyoruz.
Zira siyasetin kendine has bir tanımı var.
Ona uygun olacaksınız.
Herkesin, her tanımın adamı olacaksınız.
Ya musluğun başında olacaksınız ya da musluğun başındakiler sizin tarafınızda olacak.
Bunları yazdım çünkü hasbelkader medya dünyasının yer almanın sizi götüreceği bir yer her zaman olmaz, bilinsin istedim.
Çünkü öyle hazırlıklar,
Öyle mizansenler,
Öyle ilişki yumakları,
Öylesine şirin ve yakın görünme çabalarına şahidim ki…
Şimdiden siyasetin basamaklarına asılanların sayısı, o nedenle tahmin edemeyeceğiniz kadar fazla.
Kimi, Ankara’daki dayısına…
Kimi, şahsi portföyünün albenisine güveniyor.
Çünkü tercihte halkın ne düşündüğünün önemi yok.
Önemli olan babalar ne düşünüyor?
Elbette bir yerlerde, siyasetin göbeğinde olmak herkesin en tabi hakkı.
Elbette şimdiden her türlü çabanın içinde olacaksınız.
Ama göreceksiniz bu toplumun hiçbir yarasını kaşımamış.
Derdiyle dert sahibi olmamış.
Hiçbir çare ve proje üretmemiş birileri yanınızda geçip gidecek.
Size de arkalarından, ‘Bir başka bahara’ şarkısı söylemek düşecek.