HAYATIN tamamında dikkate alınması gereken bir kavram;
Konuşurken…
Gülerken…
Ağlarken…
Tepki verirken…
Severken…
Yazarken…
Yürürken…
Otururken…
Ben noktaları uzun bıraktım, siz aklınıza gelenleri ilave edersiniz bir zahmet!
Denge deyip geçmeyin.
Yürümek için ilk öğrenmemiz gereken şey, dengede durmayı öğrenmek değil miydi?
Kimse selesinden tutmada bisiklet sürmeyi öğrenebildiysek, onun üzerinde dengede kalmayı becerebilmemiz değil midir?
Bir ip cambazı, metrelerce yüksekte parmak kalınlığındaki ipin üzerinde nasıl yürüyebiliyor dersiniz?
Hepsi dengenin eseri.
Aynen hayatın kendisi gibi…
İşimizde…
Aşımızda…
Toplumun diğer mensupları ile münasebetimizde ilişkilerimiz ayarlayabilmek aslında onlarla bir denge mefhumu içinde yaşamayı öğrenmekten geçiyor.
Bir insana, “Dengesiz!” demek değildir, onu hayatın doğrularına çekmenin yolu.
Aksine haliniz, hareketleriniz, insana hayata bakış açınızı ortaya koyarak yapabilirsiniz ancak bunu.
Bir insana, “Hastasın, yanlışsın, şusun, busun” demek değildir, onu iyiye ulaşmanın yolu.
Ancak kendi tavır ve söylemlerinizi doğruya çekerek doğru bir örnek olmayı tercih ederseniz açmış olursunuz doğruya giden yolu.
Sıradan kişiler bu hatalara çok dikkat etmeyebilir ama…
Bir kanaat önderiyseniz…
Bir toplum lideriyseniz…
Halkın önünde ve ona hizmetle mükellef biriyseniz…
Başkalarına ‘Eğri’ demek, sizi ‘Doğru’ yapmaz!
Dengeli olmayı hedeflemezseniz, hayatın dengelerine ters düşersiniz…
Bu yanlışa düşmemenin tek yolu mevcuttur bu hayatta;
Bin düşünüp, bir söyleyeceksiniz.