SEVGİ canlı bir yaşam gibidir.
Doğar…
Büyür...
Ve ölür.
Arada geçen zaman yapışık olduğu beden gibi nice çelişkilerle, güzelliklerle ve yaşanmışlıklarla doludur.
Şundan emin olun ki sevmeye hazır olmayan hiçbir canlıya rastlayamazsınız bu dünyada.
Çünkü hayat için var olan duyguların en yücesi olan sevgi, aynı zamanda onu yaşayana umduğunun ötesinde mutluluk verendir de aynı zamanda.
Farklı yaşanmaz mı?
Yaşanır elbette.
Hangi hayat tamamında mutluluklarla, bekleneni yaşamakla bezenmiştir ki, sevgi de yaşandığı her anda sahibine mutluluk verebilsin.
Zira sevgi, insanın gülen yüzü olabileceği gibi, hüzün dünyamızın bir parçası da olabilir.
Bunu etrafımızda sevgiyi yaşayan herkes de ayırımsız görebiliriz.
Mutlu ederken de.
Hüzün çektirirken de vazgeçemeyiz.
Sevgi bir umut.
Yeni beklentiler ve umulanı yaşamak yumağıdır.
Başımıza gelecekleri bile bile yaşarız, yaşamak isteriz.
Ne kadar sevgi dolu bir insan olsanız da.
Ne kadar hayata umursuz ve sevgi ile baksanız da.
Ne kadar, “Ben hayata sadece sevgi vermek için geldim”kandırmacasına göz yumsanız da en az siz de, sevdikleriniz, sevginizi verdikleriniz kadar sevgiye muhtaçsınız.
Ama yalansız.
Ama riyasız.
Yürekten taşan bir sevgi ve onun tezahürü duygularla…
Kim ne kadar yaşadı bu duyguyu bilemem elbette.
Kimin ki platonikti.
Kimin ki, karşılık buldu, onu da!
Ama bir gerçek var ki;
Sevgi dediğiniz şey adam gibi olmalı.
Sevdi mi, sevenin de sevilenin de soluğunu kesmeli.
Hem ana…
Hem baba, hem kardeş olmalı…
Sarıp sarmalamalı…
Isıtmalı, yakmalı yürekleri…
İnsan tepeden tırnağa ısınmalı…
Bakışlarda, dokunuşlarda, gözlerde, gülüşlerde hissetmeli…
Hissetmeli ve titretmeli sıtmalı gibi.
“BÖYLE BİR SEVGİ KALDI MI?” diyorsanız.
Eh, benim dediğim odur, başlığa bakarsanız eğer?
Yazımın adı; “Kaybolan sevgiler.”
İşte onun için “Analar.”
İşte onun için “Analarımız”önemlidir.
Onların sevgisi, ne tükenir!
Ne kaybolur!
SEVGİ canlı bir yaşam gibidir.
Doğar, büyür ve ölür.