ŞARK tipi bir toplum olmaktan vazgeçemediğimiz için bir türlü çoğunluk diyebileceğimiz toplamı bir türlü modernize edemiyoruz.
Hayata, insana bakışımız hep demode.
Çoğunlukla da çağdışı…
Sanırım hayatı paylaştığımız insanlara egemen olmanın yolu buradan, bastırılmış duygulardan geçiyor.
Düşünen, irdeleyen, fikir üreten toplum yerine körü körüne kendini geliştirememiş, ilkelere bağlı insan topluluklarını görmek bazılarının işine geliyor.
Hal böyle olunca, ölümü gösterip insanları sıtmaya razı etmek böyle bir şey oluyor.
Çözüm insanın kendisini geliştirmesinden başlıyor.
Fikirlerini, düşüncelerini...
Hayata bakış açısını…
Katılımcı olmayı benimsemeyi…
İrdelemeyi…
Yanlışa karşı çıkmayı…
Tüm bunları bir arada yaparak hayat anlayışını geliştirip güdülen olmaktan sıyrılarak, toplum kurallarının konulmasında rol almayı benimseyen, beceren bir toplum bireyi olmayı ilke edinen bir toplum katmanı yaratmayı...
Böyle bir topluma ve onu oluşturan bireye, yanlışı benimsetebilir misiniz?
Hayatı, yaşamı çirkinleştiren adımlar atmayı benimsetebilir misiniz?
Körü körüne bir fikre, bir iradeye biat etmesini bekleyebilir misiniz?
Ama okumayan, dinlemeyen, düşündüğünü söylemeyen veya söylemeyen bir toplum bireyi olmak…
Her şeyi, her düşünceyi, her yaptırımı başkalarının iradesine bırakmak kolaycılığına mahkûm edilmiş bir toplum modeli neredeyse benimsetilmiş çoğumuza…
Hatta öylesine ki çevremizdeki gelişmelere hatta çevrenin kendisine dahi duyarsızlaşmışız.
Kirlettiği yeri temizlemeyi zul sayan…
Toplum kurallarına işine geldiği kadar uyan…
Fikir sahibi olmaktan vazgeçen…
Hak etmediğine kader deyip rıza gösteren…
Kendisinin yerine başkalarının düşünmesine ve karar vermesine rıza gösteren bir toplumun içine düştüğü bataktan şikayet etmeye hakkı var mıdır?
‘Bir toplumun kaderini, o toplumun kültür seviyesi belirler’ diyenler, haksız mıdır sizce?