Tuzlaspor maçına yine Türk teknik adamların muhteşem taktiği 4-1-4-1 ile başladık. Farksa forvetimizde oldu.
Uzun süren sakatlığından sonra Tomane’yi sahada görmek güzeldi.
Sahada kaldığı zamanlarda oldukça faydalı bir görüntü çizdi esasında. Fakat kondisyon anlamında henüz 90 dakikalık hazır olmadığı da aşikar.
Kızarana kadar takımın en iyi oyuncularının başında sayılabilirdi Saviçeviç. Lakin ilk gördüğü sarı karttaki basit ve umursamaz tavrının bedeli ağır oldu açıkçası.
Kırmızı kart görmek bu takım için alışkanlık oldu. Sevindirici tarafı ise 2. kırmızıyı görmemek ve maçı kazanmaktı.
Son 15 dakikaya ait kalp ritim grafiğimizi görmek dahi istemezsiniz esasında. Kırmızı kart görmeseydik yapılan oyuncu değişikliklerine harfiyen katılırdım. Sadece Oğuz ve Mathias kısmıyla aynı fikri paylaşırken, oyundan düşen orta sahayı savaşacak hale getirmek için Oğuz-Gökhan Alsan’ı oyuna alarak rakibin üzerimize direk gelmesini engelledikten sonra yorulan oyuncuları kenara almayı öngörürdüm açıkçası.
Neyse ki oyuncu değişiklikleri ya da takımın dirayeti bize ikinci golü getirdi de rahat bir nefes aldık.
Bunu söylerken de ilk yarıda iki kere dövdüğümüz direkleri, ikinci yarıda rakibimizin iki kere denediğini hatırlatmak isterim.
Hele ki kafa topunu şeş keza filede görseydik, hesap pusulasında çok ciddi bir hata döngüsü oluşacaktı.
Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi yedi final maçımız vardı. Birini aldık kaldı altı…
Giresunspor takımı ilk firesini İstanbulspor karşısındaki beraberlik ile verdi bile. Play-off mücadelesi veren en az dört rakiple daha maçları var ve kaybedecekleri puanlar…
3 hafta içinde kesinlikle liderlik koltuğunda olacağımız üzerine bahse girebilirim.
21 puanlık bir serüven başlamıştı ve ilk 3 puanı haneye yazdık.
18 puan için savaşmaya devam.
Biz şampiyon olacağız.
İnanan ve mücadeleyi bırakmayan herkesle…