Yazılarını beğenerek takip ettiğim gazeteci ağabeylerimden Yüksel Işık, "Aleviler, ayrıcalık istemiyor, herkesin kamusal hizmetler karşısında eşit olmasını istiyor" deyip, yıllardan beri Alevilerin temel taleplerinden birisi olan ama belli başlı belediyeler dışında kabul edilmeyen cemevlerinin statüsünün 'dini ibadethane' olarak değiştirilmesi talebini bir kez daha dile getirmiş.
Evet, bu konu yıllardır kanayan bir yara olarak, öylece ortada duruyor.
Bizim CHP'li bir belediyemiz bile Samsun'daki cemevinin 'ibadethane' olarak kabul edilmesini öngören bir düzenlemeyi, belediye meclisinden geçirmeye cesaret edemedi mesela.
Yüksel Işık'ın önemle üzerinde durduğu, anayasasında 'laik' olduğuna vurgu yapan bir devlet herkesin inancına eşit mesafede durmak istiyorsa, buna uygun bir yönetim biçimi sergilemek zorunda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Hüseyin Gazi Dergahı'nı ziyaretinde asıl tartışılması ve gündeme gelmesi gereken konu aslında tam da budur.
Çünkü sekülerliğin temelinde yer alan laiklik, 'devletin tüm inanç grupları karşısında eşit mesafede olmasını' öngörür ve bu anayasa ilkesi iç barışın en temel güvencelerindendir.
Yaşam biçimi, kılık kıyafet özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü de laiklik ile birlikte özgür bir yaşam ve hareket alanı bulur.
Yeri gelmişken birçok kere dile getirdiğim gibi şu 'laikliğe karşı' olmak meselesini de bir kez daha anlatmak isterim.
'Laikliğe karşıyım' demek nedir?
Aslında hiç eğip bükmeye gerek yok; 'laikliğe karşıyım' demek 'kendi inancım dışında, hiç bir inanca ve yaşam biçimine saygım yok, fırsat elime geçtiği zaman, birlikte yaşamakmış, karşılıklı hoşgörü ve saygıymış bunların hepsini çöpe atacağım, sadece kendi inancımı esas alan bir devlet kurup geri kalanları ezeceğim' demektir.
'Laikliğe karşıyım' demek; demokrasi, insan hakları ve inanç özgürlüğünün düşmanı olma sözü vermiş olmaktır.
'Laikliğe karşıyım' demek; 'inancınız farklı da olsa vatandaşlık temelinde bu devlet sınırları içinde bir arada yaşamak istiyorum' diyenlere düşman olmaktır, çünkü 'benim size ve insanlara saygım ve tahammülüm yok' demektir.
Laiklik, farklılıkların birliğinin de temelidir.
Kan ve gözyaşı deryası Ortadoğu'yu içinden çıkılması imkansız sorunlar yumağı haline getiren en temel mesele de işte bu laiklik dediğimiz 'farklılıkların birliği'nin olmamasıdır.
Çünkü siyasal İslam ve Batı'nın, İslam ile özdeşleştirmek için elinden geleni yaptığı terör de, İslam coğrafyasını çağımızın ve medeniyetler dairesinin dışına itmek, birbirlerine kırdırarak ayaklarının altındaki enerji kaynaklarına el koymak için Batı'nın çizdiği bir yol haritasıdır.
İşte laiklik karşıtlarının yanıldığı yer tam da burasıdır. Laiklik İslam düşmanlığı değil tam tersine İslam coğrafyasının kurtuluş reçetesidir.
Çünkü Batı'nın Müslümanlar üzerinde oynadığı oyunu bozacak olan tek formül laiklik ve demokrasidir.
İşte böylesine önemlidir bu laiklik konusu.
Dolayısıyla laiklik ilkesini, en temel yasasında değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek maddeler arasına koyan Türkiye Cumhuriyeti'nin de Alevilerin en temel talepleri olan 'cemevlerinin ibadethane' olarak statülerinin düzenlenmesine ilişkin talepleri karşısında artık gerekeni yapması gerekir.
Bu nedenle; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu son ziyareti de bu konuda önemli adımlar atılacağının işareti olarak umutlandırdı beni. Daha önce de "Alevilik Ali'yi sevmekse, en büyük Alevi benim" demişti çünkü.
Umarım düş kırıklığı yaşamam ve bu ziyaret de bazı çevrelerin dillendirdiği gibi seçim öncesi ziyaretlerden birisi olarak akıllarda kalmaz!