DÜN sabah Gökhan Zan ve eşini dinledikten sonra bölgeden uzak yaşayan bizlerin onların ruh halini ve neler hissettiklerini gerçek anlamda anlayamadığımızı hissettim.
İşin tuhaf tarafı biz iyi niyetle anlamazken, birileri de kasıtlı olarak onları anlamamaya devam ediyor.
Şikayetlerini kınıyorlar.
İstek ve taleplerini horluyorlar.
Eksik ve güdük kalan hizmetleri dile getirmelerini nankörlük olarak yorumluyorlar.
Sıcak odalarında çaylarını yudumlayanların gecenin ayazında tir tir titreyen çocuk, ihtiyar, engelli ve ailelerin duygularına ortak olmayı bırakın, neler yaşadıklarını hissedemiyorlar bile…
İşte bunları anlattı Gökhan Zan, Halk TV’de.
Psikolog eşi ise orada kalanların ve özellikle çocukların evlerini, işlerini, uzuvlarını, okullarını ve hayata dair umutlarını yitirmelerinin psikolojilerinde yarattığı tahribatı önlemek amacıyla yurdun dört bir tarafındaki meslektaşlarını Hatay’a davet etti.
Bakıyorum biz ister istemez normal hayata döndük.
Ama orada işler farklı!
Kimi annesini arıyor.
Kimi babasını.
Kimi eşini.
Kim çocuğunu…
Ama nereye baksalar yok!
Gören yok.
Hastanede yok.
Mezarlıkta yok.
Yaşadığını söyleyen yok.
Bir başka şehirde olup olmadığını bilen yok.
Yoklar arasında var etmeye çalışıyorlar da…
Yok!
Sizin yakınınız olsaydı…
Arayıp, bulamasaydınız…
Kimseden bir haber alamasaydınız…
Dirisine sarılıp ölüsüne kavuşamasaydınız…
Sahi, siz olsaydınız ne yapardınız?