Sadece devletin veya ülkenin ‘demokrasi’ kavramını değil, kurumlardaki demokrasi kavramıyla başlamam gerekirse;
Her ikisi için ortak bir söz; “Demokraside oyunuz sayılır, feodalizmde sayınız oydur.”
Üzerinden binlerce yıl geçse de sadece rakamsal olarak tarih, giyilen kıyafetler ile teknolojik gelişmeler dışında insan duyguları ve insan yönetimi açısından hiçbir farkımız yok.
Ülkemizde bu yazıya konu olan siyasal partiler için kurumsal demokrasi hangi aşamada derseniz;
Bence ülkemiz siyasal partilerindeki kurumsal demokrasinin 3 basamağı var;
1. Feodalizm
2. Magna Carta
3. Demokrasi
Feodal ve feodalizm ne demek?
Feodal kelimesi Türk Dil Kurumu'na göre belirli bir toprak üzerinde yaşayan canlıların tek bir kişiye ait olduğunu belirtme anlamına gelmektedir. Feodal düzenin siyasi yapısı bir piramit gibidir. En üstte kral (veya imparator), altında ise kendisine bağlı soylular bulunur. Bu soyluların altında daha başka soylular olur. Bu hiyerarşik düzenin en alt ve en geniş tabakasını serfler oluşturur. Peki, Serfler köle miydi?
Serf, Ortaçağ Avrupası'nda, miras yoluyla kendisine tahsis edilen arazide toprak ağası adına çalışan köylüye verilen isimdir. Kölelik sistemine oldukça benzeyen bu sistemde serfler -kölelerden farklı olarak- satılamıyorlardı.
Piramidin en tepesinde otursa da kralın mutlak egemenliği yoktur. Feodal düzende kralın yetkisi çok sınırlıdır. Bu sınırlamanın başlıca nedeni, idarenin tek merkezden (kralın sarayından) yapılmamasıdır. Temel üretim aracı olan toprak, birçok feodal bey başka bir ad ile baronlar arasında paylaştırılmıştır. Ekonomik gücü ellerinde bulunduran ve kralın rakiplerine karşı tek dayanağı olan feodal beyler, kendi iradelerini krala, gerekirse zor kullanarak kabul ettirecek güce sahiptir.
Biz ilk basamağı olan yani; feodalizmi yıkan demokrasiye geçişin il basmağı sayılan 1215 yılında İngiltere’de imzalanmış olan “Magna Carta (Büyük Sözleşme) veya Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi)” evresinde olduğunu söyleyebilirim.
“Magna Carta (Büyük Sözleşme) veya Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi)” 1215 yılında imzalanmış bir İngiliz belgesidir. Bu belge ile İngiltere kralının; yetkilerinin birkaçından feragat etmesi, yasalara uygun davranması ve hukukun arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesi zorunlu kılınarak İngiltere tarihinde kralın yetkileri ilk kez kısıtlamış ve derebeylere bazı haklar tanımıştır. Magna Carta, günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihsel sürecin en önemli basamaklarından birisidir.
Belgenin hazırlanmasında rol alan olaylar Normanların İngiltere'yi ele geçirmelerine kadar dayanır. İngiliz krallarının amacı, fetihten sonra iktidarı ele geçirerek derebeylerini saf dışı bırakmaktır. Bu alanda yapılan tüm faaliyetler ülkedeki baronları rahatsız etmeye başlamıştı. Gitgide artan bu rahatsızlıklar ileride isyanlara sebep oldu. 150 yıldır süren kral ve baronlar arası çekişme, Kral John'un girişimleri ile iyice idare edilemez bir hal aldı. Bunun üzerine kral, bütün gücünü derebeylerine karşı kullandı. Bu davranış derebeyleri sinirlendirdi. İleriki zamanlarda Kral John'un Fransızlarla yaptığı savaşta (1214) yenilmesini bir fırsat olarak gören baronlar ülkedeki imtiyazlarını, topraklarını, kalelerini ve buna benzer diğer haklarını geri almak için harekete geçtiler. Baronlar bir araya toplanarak isteklerini bir beyan halinde krala sunmaya karar verdiler. Kralın isteklerini reddetmesi durumunda savaşacaklarına dair kendi aralarında sözleştiler.
Bu karardan sonra baronlar 1215'te kral ile görüştüler. Görüşmenin sonunda isteklerini ileriki zamanlarda cevaplandıracağını söyleyen kral sözünde durmadı. Bunun üzerine baronlar krala karşı ayaklandılar. İngiltere'nin mühim yer ve şehirlerini ele geçiren baronlar kralı anlaşmaya mecbur ettiler. 1215'in Haziran ayında imzalanan Magna Carta ile kral hakimiyetinin "baron" adı verilen toprak sahipleri adına kısıtlanmasını kabul etti. Bu sayede kralın kayıtsız sultası kalkmış, kral ve derebeylerin karşılıklı vazifeleri belirlenmişti. Fermanın ilan edilmesi ile derebeyler büyük imtiyazlar elde etti ve derebeylik mefhumu sağlam bir zemine oturtuldu. Halk ise yine serf olarak kalmış, derebeylerin toprakla birlikte alıp sattığı konumdan kurtulamamıştı.
Vatandaşların özgürlüklerini belirlemekten çok, toplumdaki egemen güçler arasında bir denge kuran Magna Carta, kralın sonsuz olan yetkilerini derebeyler ve din adamları adına sınırlamıştır. Magna Carta’nın 39. maddesi, fermandaki en önemli ifadelerden biridir. Bu madde günümüz hukuk sisteminin temel taşlarından biri olarak kabul edilmektedir:
"Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke yasalarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, yasa dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır."
O tarihlerde mutlak bir güç olan kralın yetkisi tanrı tarafından doğrudan ona verilmiş bir görev olduğu inancı yaygındı. Magna Carta ile bu görüş yıkılmış, kralın yanında lordlardan oluşan bir parlamento kral ile birlikte hüküm vermeye başlamıştır. Bu süreç kilisenin de gücünün azalmasına yol açmıştır.
Metinde kralın yetkilerini teoride kısıtlayan hükümler yer alan belge aslen; Papa III. Innocentius, Kral John ve baronları arasında, kralın yetkileri konusunu karara bağlamak amacıyla imzalanmıştır. 61. maddeye göre feodal yasalara gönderme yapılıyor ve 25 baronun kralın hükmüne karşı gelebileceği belirtiliyordu.
Hiçbir tarafın belgede gerçekleştirdiği sözlerine sadık kalmaması ve Papa III. Innocentius'un belgeyi iptal etmesi I. Baronlar Savaşı'na neden olmuştur.
Şuan muhalefette yaşanılan tartışmalar aslında I. Baronlar Savaşıdır. Bugün tüm siyasi partilerde 3 dönem ve üstü vekillik yapan herkes ülkemizde siyasetin baronlarıdır.
Baronların psikolojisini ve parti yönetimlerine bakış açılarını bir sonraki yazımda anlatacağım.
3. Basamak ise ‘tam demokrasi’ ne olduğunu görmek isterseniz gelişmiş Avrupa ülkelerine bakabilirsiniz. Milletvekilleri, başbakanlar ve bakanlar hep gençlerden oluşuyor iken yaşlı, tecrübeli kıdemliler parti büyüğü ve arka planda yer alıyorlar.
Yani vitrinde gençler, kıdemliler ise akıl hocası olarak arka planda oluyorlar.
Bizde ise baronlar hem vitrinde hem parti yönetiminde hem de "ben yoksam parti de yok" zihniyetinde.
Özün sözü olarak 3 kişiyle bitirmek istiyorum;
“Bir adamın ölçütü, güçle ne yaptığıdır.” Platon
“Bazı insanlar prensipleri için partilerini değiştirir, bazıları partileri için prensiplerini değiştirir.” Winston Churchill
“Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar. “Necmettin Erbakan
Belki hala “Güç zehirlenmesi yaşamayacak, prensip sahibi çiçeği hala ülke olarak ekemedik!”
Saygıyla ve sağlıkla kalın…
Bence biraz mizah çoğunlukta gerçek düşünce olarak gerçekci bir yaklaşım anliyana mükemmel bir aydınlatıcı metin