Bugünkü konumuz bir filmden. 1953 yılında çevrilmiş Jül Sezar filmi ve Marlon Brando'nun canlandırdığı Marcus Antonius rolüyle devleşen bir sahneden alıntı.
Öncelikle Jül Sezar'ı, Shakespeare'in dizeleriyle ve sosyal medyadan tanıdığım ve henüz yüz yüze tanışmadığım yazar Osman Aydoğan'ın Jül Sezar'ın askeri ve devlet adamlığı analizi ile anlatalım.
Jül Sezar M.Ö. 100 yılında doğmuş ve dünya tarihinin en etkili insanlarından biri olup, güçlü bir yazar, güçlü bir hatip, üstün bir komutan ve güçlü bir devlet adamı olarak tanıyoruz.
Roma siyaseti ana olarak iki gruba bölünmüş, "optimates" adındaki birinci grup Senato içerisinde aristokratik yönetimi savunurken, "populares" grubu doğrudan seçimleri tercih etmekteydi.
Jül Sezar'ın gelişim yıllarında tam bu kargaşa hâkimdi ve bu dönemde büyümüştü.
Onun kişiliğini anlatacak bir cümle olsa bu “Roma’da ikinci adam olmaktansa Tiber nehri kıyısında bir köyde birinci adam olmayı tercih ederim” sözüdür.
Kimilerine göre Roma Cumhuriyeti’ni imparatorluğa, kimilerine göre de diktatörlüğe dönüştürdüğü söylense de askerleri üzerinde yetkin bir komuta gücü ve ince bir diplomasi anlayışı vardır. Yıllarca beraber savaştığı lejyoner birliklerini kendisi kurmuş ve eğitmiştir.
Askeri başarılarla kibirlenen Sezar, halkın onun diktatörlüğünü kabul edeceğine inanır.
Ama inançlı cumhuriyetçiler Brutus ve Cassius onu öldürmeye karar verirler.
Roma İmparatoru Jül Sezar senatoya gelirken, yolunu kesen bir kahin “Martın 15’inden sakın!” diye bağırır. Eşi de o gün Sezar’a senatoya gitmemesi için yalvarır. Sezar iki uyarıyı da dinlemez.
M.Ö. 15 Mart 44 tarihinde bazı senatörler bıçaklarla saldırır. Ve aralarında “evlatlığı” veya “öz oğlu” olarak bildiğimiz ve Mersin’de Roma Valiliği yapmış olan Brutus de vardır. Brutus, Sezar’ı arkadan bıçaklar. Sezar ihaneti yansıtan ünlü ‘Sen de mi Brutus! Öyleyse yıkıl Sezar!’ sözüyle can verir ve bu söz tüm dünyada ‘ihanet’in ortak anlamı olmuştur.
Bu suikastta otuz beş bıçak darbesiyle can veren Sezar’ın, ezeli düşmanı Pompeius’un büstü önüne düşmüş ve Shakespeare'in eserinde Sezar can verirken son sözlerini söyler: "Erdem, sen bir kelimeden başka bir şey değilsin."
Brutus bu ihanet ve Sezar'ın ölümü ile ikileme düşer.
Eğer Sezar tiran ilan edilirse yaptığı hiçbir şey geçerli sayılmayacak aynı şekilde kendi senatörlüğü de düşecektir. Diğer tarafta ise eğer Sezar tiran ilan edilemezse, kendisi ve arkadaşları katil ilan edilecek, ancak kendilerine genel bir af çıkarıldığı takdirde kurtulabileceklerdir. Brutus, Sezar’ı tiran olarak ilan edemez ve Roma'yı terk etmek zorunda kalır.
Brutus, Roma’yı terk etmeden önce Senato’da özetle şu konuşmayı yapar:
“Bu toplulukta Sezar'ı çok sevmiş biri varsa derim ki ona, Brutus'un Sezar’a sevgisi daha az değildi onunkinden. Öyleyse neden Sezar'a karşı ayaklandın derse bu dost bana şu karşılığı veririm:
Sezar'ı daha az sevdiğim için değil, Roma’yı daha çok sevdiğimden.
Sezar yaşayıp da hepinizin köle olarak ölmeniz mi daha iyi, yoksa Sezar ölüp de hepinizin hür insanlar olarak yaşamanız mı? Sezar beni severdi, ağlarım onun için; mutluluğa ermişti, sevinirim; bir kahramandı, saygı duyarım; ama tutkuya kapıldı, muhteris olduğu için öldürdüm onu.”
Gelelim 1953 yılında Marlon Brando'nun muhteşem rolüyle canlandırdığı, Sezar ile anne tarafından akraba, Romalı komutan ve politikacı ve Sezar'ın da yakın dostu olan Marcus Antonius ise saldırganlara karşı harekete geçmeden önce, Sezar’ın cenaze törenindeki “Ben buraya Sezar’ı övmeye değil, gömmeye geldim!’’ sözü ile Sezar'ın ölümüne üzülmeyen halka sesleniş konuşmasına;
“Dostlar, Romalılar, vatandaşlar, beni dinleyin: Ben Sezar’ı gömmeye geldim, övmeye değil. İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar, iyilikler çok zaman kemikleriyle beraber gömülür; haydi Sezar’ınkiler de öyle olsun. Asil Brutus size Sezar’ın haris olduğunu söyledi; eğer böyleyse, bu ağır bir suç. Sezar da onu pek ağır ödedi. Şimdi burada Brutus'la diğerlerinin izinleriyle, çünkü Brutus şeref sahibi bir zattır; zaten hepsi, hepsi şerefli kimselerdir, evet müsaadeleriyle burada Sezar’ın cenazesinde söz söylemeye geldim. O benim dostumdu, bana karşı vefalı ve dürüsttü; lakin Brutus haris olduğunu söylüyor ve Brutus şerefli bir zattır. Sezar Roma’ya birçok esir getirdi, devlet hazinelerini bunların kurtuluş akçeleri doldurmuştu. Acaba Sezar’da hırs diye görülen bu muymuş? Fakirler ne zaman ağlasa, Sezar’ın gözleri yaşarırdı; hırs daha sert bir kumaştan olsa gerek. Fakat gene Brutus onun için haristi diyor; Brutus da şerefli bir adamdır. Siz hep gördünüz, Luperkalya yortusunda ben kendisine üç defa krallık tacı sundum, üç defasında da reddetti; hırs bu muymuş? Gene Brutus, haristi diyor. Ve şüphesiz kendisi şerefli bir adamdır. Ben Brutus'un dediklerini çürütmek için söz söylemiyorum, buraya bildiklerimi söylemeye geldim. Bir zamanlar siz onu hep severdiniz, bu sebepsiz değildi; öyleyse sizi ona yas tutmaktan alıkoyan nedir? Ey izan! Sen hoyrat hayvanlara sığınmışsın, insanlar da muhakemelerini kaybetmiş. Beni affedin. Kalbim tabutun içinde, şurda, Sezar’ın yanında, tekrar bana gelinceye kadar beklemeli.”
Sezar'ın ölümü ve bu konuşma sonrası dönemde Antonius ve Brutus’ün orduları kapışır. Yenilen Brutus kaçar, Bodrum’da, günümüzde adı Gümüşlük olan Myndos antik kentine sığınır.
***
Kılıçdaroğlu'nun seçimi kazanacak gücü olmadığını ifade eden Brutus görünümlü kişilerin olduğunu herkes apaçık şekilde görüyor ve biliyoruz. İnkar etmeye gerek yok ve inkarınıza dokunmak için bu son paragrafı iyi okumanızı öneriyorum.
Biz Kılıçdaroğlu'nun adaylığını Kürt ve alevi olduğumuz için değil, Atatürk'ün CHP'sini ve cumhuriyeti çok sevdiğimiz için ve partimizin lideri olduğu için destekliyoruz.
Ve seçimi kazanma gücünü ona 6'lı masa ve biz sağlayacağız.
Son olarak;
Siz lider istiyorsunuz, biz sistem. Kimin başta olduğunun önemi olmadan adil ve liyakat ile yönetilen, ülkemizde cumhuriyetçi, laik, özgürce ve kardeşçe yaşanan ve yaşatılan, devletçi kurallara sahip kalıcı ve değişmez bir yönetim sistemi istiyoruz.
Gelişmiş ve medeni ülkelerde bu sistemler devleti yönetir. Geri kalmış, olgunlaşmamış veya gelişmekte olan ülkelerde liderler yönetir. Sayın cumhurbaşkanımız şu an iktidarda olan, partisinin ve hükumetin son lideridir ve o da seçmenlerinin beklentisi olan sistemi kurup, Samsun'da dediği gibi son seçimine hazırlanıyor.
Muhalefet ve biz ise bu seçimi Sayın Kılıçdaroğlu'nun kazanması ve hep beklediğimiz sistemi kurup, onunda hayatının siyasi bölümüne veda etmesi için uğraşıyor olacağız.
Ve bu sistem sağcısı, solcusu, ülkücüsü, sosyalisti, dindarı, ateisti, Türkü, Kürdü, alevisi, sünnisi için en ideal olan, kabul edilebilir ve Türkiye'yi muasır medeniyetlere taşıyacak bir sistem olacak. Ve cumhuriyetimizin 2. yüzyılında kim kazanırsa kazansın bu sistem ülkeyi yönetecek ve partilerin, liderlerin "Ben yaptım oldu" işleyişi olmayacak.
Kimsenin Brutus veya Antonius olmasına gerek yok. Bu seçim, tüm partiler için önceki seçimlerden çok farklı bir seçim olacak ve artık kimse bu seçimde lider arayışına ya da liderinin arkasında olma yarışına girmesin.
En büyük liderimizin dediği gibi ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ cümlesi cumhuriyetimizin 2. yüzyılı için söylediğini partiler ve liderler bu seçimde anlayacaklar ve kararı halkımız verecek.
Sağlıkla ve demokrasi ile kalın.
Gerçekten doğru noktaya parmak bastınız , gün lider sorunu değil sistem sorunudur. Kim gelirse gel bozulamayacak sistemi rayına oturtmak gerekir. Bunun için güven duyacağımız lidere ihtiyaç var. Çünkü bu şekli ile seçilecek kişinin yetkileri çok fazla. Bu yetkilerin gücüne yenik düşmeyecek lidere ihtiyaç var. Oda Kılıçdaroğlu’da görüyorum.