CHP merkezinden tüm üyelerimize aşağıdaki mesaj geldi!
Sayın Üyemiz,
Merkez Yönetim Kurulumuzun 06.06.2023 tarihli toplantısında parti tüzüğümüzün, günümüz şartları ve talepler doğrultusunda yapılacak kurultayda güncellenmesine karar verilmiştir. Bu amaçla oluşturulan Tüzük Çalışma Grubumuz hazırlıklara başlamıştır. Tüzüğümüz katılımcı bir anlayışla, üyelerimizin görüşleri alınarak hazırlanacaktır.
Bu çerçevede, Tüzükte yer almasını istediğiniz düzenlemelere ilişkin önerilerinizi 10 Eylül 2023 tarihine kadar oneri.chp.org.tr adresinden bizimle paylaşabilirsiniz.
Ben CHP üyesi ve yöneticisi iken doçent ve profesör olan ilk ve tek CHP üyesi olarak önerilerimi yazacağım ama daha önemlisi bize üye olmayan ve oy vermeyenler ne bekliyor diye bu yazıyı yazıyorum. Onların önerileri çok daha önemli.
*Milletvekilliği iki dönemle sınırlandırılsın ve eski vekiller partide başka görevlerde hizmet etsinler.
*Partide koltuklar ve makamlar eş, çocuk gibi aile şirketi olarak görülmesin ve kullanılmasın.
*CHP kültürünü benimsememiş, üye olmayı düşünmez iken davetle partiye katılan ve makam sahibi olanlar var. Bu partiye gönül verenlere saygısızlık. Partimize kazandırmak istediğiniz kişiler için başka bir çalışma grubu kurulabilir.
*Kaset, dosya, iftira ile adaylık veya makam için birbirinin ayağını kaydırma çabasında olanlara yüz verilmemeli ve bunu yapanlar partiden uzaklaştırılmalılar. Bu seçimde bu aşağılık yöntemle aday harcama işi bizim partimize yapıştı kaldı.
*Seçimlerde adaylık için kimseye önceden söz verilmemeli ki bu "benim istediğim olsun, gerisini önemsemiyorum" mantığından kurtulmamız lazım. Söz alan adaylar, vekil gibi kurum ziyaretleri yapıyorlar ve halk arasında "meczup" sanılıyor ve listeye girince de tepki alıp partiye oy kazandıramıyor.
*Bir kişiye iki görev birden verilmemeli. Şöyle ki; bir şehirde hem vekil hem parti meclisi gibi yönetici kadroları tek kişiye yüklenmemeli. İlkokul derslerinde kompozisyon yazdığımız "Bir elin nesi var iki elin sesi var" unutulmamalı. Bir şehirde ne kadar çok kişiyle partimiz temsil edilirse o kadar çok insana ulaşırız. Yoksa sandıklarda duracak insanlar bulamayız, bulamadık da!
*Aday belirlemede Genel Merkez ilk kez objektif olacağına söz vermişlerdi ama kendi şehrimde nerdeyse 1 yıl önceden adayların bir-iki tanesine söz verdiklerini öğrendik. Aday belirlemeden önceden de duymuştuk ama inanmadık, inanmak istemedik. Çünkü bu seçim genel merkezde çadır kuran ve kapısından ayrılmayan adaylarla değil, en çok oy alabilecek, objektif değerlendirilme sonrası partili adaylarımızla gideceklerine söz vermişlerdi.
Ön seçim olsa da kötü olmasa da…
Partimizin tek lideri Atatürk bugün canlanıp aday olsa, delegelerimiz bana ne vereceksiniz ki size oy verim" diye pazarlık eder. Ki bu seçim hiç beklemediğimiz halde bunları bize yaşattılar! Kimse bu kelimeleri ağır bulmasın, seçimden sonra hiçbirimiz hala o ağırlığı atamadık.
*Parti okulu daha farklı yapılandırılmalı ve geleceğin CHP'li yöneticileri uzun soluklu burada yetiştirilmeli.
Son olarak iki hikaye ile bitireyim!
Birincisi;
Yatırıldığı akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan, bu nedenle de yemek yemeyen ve hiç bir yaşamsal faaliyete katılmayan bir akıl hastası, tüm uzman psikiyatristlerce girişilen her çabaya rağmen, ölü olmadığı konusunda bir türlü ikna edilememiş. Hastanın bu kararından vazgeçmeyeceğini anlayan ve tedavisini üstlenen psikiyatristlerden biri, sonunda hastaya, ölülerin kanayıp kanamayacağına dair bir soru yöneltir. Hasta “tabii ki kanamaz çünkü ölülerin tüm hayat fonksiyonları durmuştur” der. Bunun üzerine psikiyatrist, küçük bir iğne alıp hastanın parmağına batırır.
Bir müddet şaşkınlıkla parmağına bakan ve kanadığını gören hastanın tepkisi ilginçtir. “Lanet olsun! Ölüler de kanarmış.”
İkincisi ise ünlü yazarımız ve şairimizden bir anı;
Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde tutsaklık günlerinden bir anı:
Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir.
Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre:
- Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir? der.
Nazım’ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve:
-Demek Nazım sizsiniz, der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, “gidebilirsiniz” der.
Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:
-Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar. Müfettiş hemen atılır:
-Kim duymaz Hayyam’ı.
Nazım:
-Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür : “Görüyorsunuz sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı’nı ve sizi kimse anımsamayacak” der çıkar.
Müfettiş yaptı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur.
Ben son 20 yılda herhangi bir şehirde oy veren vermeyen herkesin takdir ettiği, yanına gidip derdine çözüm bulduğu bir milletvekilimizi hatırlamıyorum! Şehirlerde ve insanlarda iz bırakmış çok az vekilimiz ve partilimiz var.
Bunları dikkate almaz iseniz önümüzdeki seçimlerde partide makam vb. sadece menfaat bekleyen kişiler yapısında olacak! Partiye hem oy hem gönül verenleri kaybettik, kaybediyoruz.
Son olarak;
"Hiç Kimse Görmek İstemeyen Biri Kadar Kör Olamaz!" İbni Sina.
Saygıyla ve sağlıkla kalın...