Seçim sonrası, partimizde herkes şu an tıpta ‘katatoni’ dediğimiz bir psikolojik tutum içinde!
Devletlerin, siyasilerin hatta siyasi partilerin bile bir psikolojisi olabilir. Depresyona girebilirler, kendine güvenebilir, paranoyak olabilir veya aşağılık ve megaloman kompleksine sahip olabilir. Peki, bu gibi durumları inceleyecek bir bilim var mi?
Olmadığı için siyaset psikolojisi ortaya atıldı.
David Patrick Houghton'ın "Political Psychology" adlı kitabında, algılar üzerinden nasıl siyaset yapıldığını gözler önüne seren bir yapıttır. Kitapta insanların özgürlüğü, itaat psikolojisi, kişilikler ve inançlar, oy verme psikolojisi gibi konular ve kavramlar sorgulanır, bu kavramların doğruluğu ya da gerçekliği hakkında okuyucuda şüpheler oluşmasını sağlar.
Bu duruma bizi getiren ne oldu?
2 sebep var; Depersonalizasyon ve Narsisizm.
Sadece bireysel değil kurumsal olarak seçim öncesi psikolojimiz buydu ve kazanamama sebeplerimizin temelinde bu yatıyor.
Depersonalizasyon; kişinin kendisinden, düşüncelerinden, hislerinden ve hatta bedeninden kopmuş hissetmesini ifade eder. Bireyler, genellikle kendilerini sanki dışarıdan bir gözlemci gibi izlediklerini hissettiklerini belirtir. Ayrıca düşünceleri ve davranışları üzerinde bir kontrolleri yokmuş gibi hissedebilirler. Yani depersonalizasyon basitçe kişinin duyarsızlaşması, kendinden kopması veya kendine yabancılaşması olarak ifade edilebilir.
Gerçeklikten kopmuş hissetmek;
İnsanlar, çevre veya dünyayla sizin aranızda cam bir duvar varmış gibi hissetmek;
Narsisizmin çok özel bir türü de Roma Sezarları, Mısır firavunları, diktatörler gibi çok güçlü kişilerde bulunan türüdür. Bu insanlar adeta nefes alıp yürüyen yeryüzü tanrıları gibidirler kendi gözlerinde. Yaşam ya da ölüm gibi önemli doğa olaylarına bile bir tek cümleyle karar verebilmekteydiler. En büyük korkuları güçlerini kaybetmeleri, ölüm, etraflarındaki herkesin kendilerine düşman olmasıydı. Güçlerinin ve şehvetlerinin bir sınırı yokmuş gibi davranmaya çalışırlar; sayısız insan öldürüp, sayısız şatolar kurarlardı. Varlıklarının kendilerinin de çözemediği sorununu insan değilmiş gibi çözmeye çalışsalar da aslında durumları düpedüz deliliktir. Dış dünya "ben" olmadığı için, narsisist kişi dış dünyayı anlayamaz/algılayamaz ve bu durum kişide korku yaratır, gitgide daha yıkıcı, daha yalnız ve korkak olur.
Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler. Başkalarının hakkına saygı göstermeden ve gerçeklerle bağdaşmasa bile daima kendilerini haklı göstererek ve o hedefi, gerekli emeği vermeden bile hak etmiş sayarak en önde, en gözde ve tek olmak isterler. Kendilerini başkalarının yerine koyamaz ve başkalarını anlayamazlar. Sanki her şey sadece kendileri için vardır ve ne olursa olsun her şeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi gerekir. Başkalarının fikir ve hareketleri kendi amaçlarına hizmet ediyorsa vardır, aksi halde bu fikir ve hareketler tahammül edilemez düşüncelerdir. Gerçekle bağdaşmayan, başkalarının zararına olup sadece kendi çıkarlarına uygun, kendi plan ve hedeflerine hitap eden maddi ve manevi kazanç sağlayabilecek plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında öfkelerine hakim olamaz, saldırganlaşır, çöker, hatta ağır psikotik tablolara girerler.
Bu psikoloji anlık bir olay değil. Bu psikoloji neredeyse siyaset yapma, politika üretme ve halka ulaşma hedeflerimizi de değiştirdi.
Son yıllarda CHP'de herkes milletvekili, belediye başkanı veya makam kavgası vermeyi parti politikası sayıyor. Parti içinde koltuk kapmayı siyaset yapma sanıyoruz.
Sağlık, eğitim, adalet vb. politikaları ile gelen yok.
Bugüne kadar keşke bizim fikirlerimiz halka ulaşsa idi. Örneğin Bahçeli'nin 100. yılda 100 il ve 1000 ilçe önerisi herkesi heyecanlandırdı. Keşke biz böyle politikalar üretebilsek ve halkın dikkatini çekebilmek. Ama biz parti içi çekişmeler ve entrikalar ile zafer ve kazanma duygusunu yaşamayı kendimize ve partimize yeter gördük. Oysa insanların güvenini ve oyunu kazanıp iktidar olursak milyonlara faydamız olacak. Ama şu an bize oy verenleri ve parti içinde birbirimizi kandırıyoruz.
Belki 20 yıldır mücadele edip insanları ikna edemedik ve bundan öğrendiğimiz tek şey; "insanları kandırmak, kandırıldığına inandırmaktan daha kolaydır."
Genel merkeze sıkışıp kalmış ya da il, ilçe teşkilat binalarından öteye gitmeyen ve seçimi kazanmak için halkın arasında çıkamayan, kapalı odalarda siyaset yapan bir parti haline geliyoruz.
Cesaret etmekle belki bir kez sizin ayağınız kayabilir ama cesaret etmemekle beklenti içindeki tüm hayatlar kayabilir.
Saygıyla ve sağlıkla kalın.