Başarı; bir geminin suyun üstünde yani kaygan bir zeminde yol alması ve doğru limanına zamanında ulaşması gibidir. Geminin yol alması, yani başarmak için ortak bir hedef doğru herkesin gücü kadar aynı yönde kürek çekmesi ya da tüm mürettebatın geminin doğru hedefine ilerlemesi için çalışmakla olur. 1. Kaptan tektir ve 2., 3...
Başarı bir orkestra gibidir. Ses ve duyguyu müzisyenler verir ama elinde sopa ile duran bir kişi vardır: Orkestra şefi!
Bu şahıs elinde baton denilen ince ve küçük bir değnek olduğu halde, orkestrayı meydana getiren müzisyenler topluluğunu kesin bir otorite ile yönetir. İcra edilecek eserin yorumlanış tarzına karar verir, orkestrada yer alan her müzisyene gerekli gördüğü ritim ve nüansları empoze eder.
Orkestrasını yönetirken, ister telli, ister vurma, ister nefesli olsun, bütün çalgıların partisyonlarını ihtiva eden ve kondüktör denilen partisyondan yararlanır. Az sayıda icracının yer aldığı bir dans ya da caz orkestrasını yöneten bir şefin görevi nispeten hafiftir. Tüm orkestra, dinleyicilerini mutlu ve keyifli zaman geçirtmek için bir aradadırlar.
1. adam olmak, tek adam olmak değil.
Yıllar önce Meksika sınırında iken Meksikalı bir arkadaşımın kendileri için söyledikleri bir söz varmış. Duyunca ‘acaba onların kökleri de bize mi dayanıyor?’ diye düşünmedim değil. Tam bizi anlatan bir söz…
Bir Meksikalı tek başına kalınca o büyük çaplı geniş şapkasını yüzüne doğru kapatıp uyurmuş.
İki Meksikalı bir araya gelince futbol konuşurlarmış.
Üç Meksikalı bir araya gelince birbirlerini gazlayıp "hadi mevcut otoriteye başkaldıralım" diyerek ihtilal yaparlarmış. Bu ihtilal sadece askeri anlamda değil, aralarındaki mevcut otoriteye de karşı çıkmak veya aralarında öne çıkan biri varsa o 3'lüyü dağıtmak için ya da bir üstteki otoriteye baş kaldırmak.
Bugün siyasette ve toplumumuzda yaşadığımız tablo bu.
Bir toplumda, bir grupta veya bir birlik içinde her zaman ya öne çıkan birileri olur ve her zaman onu ya da birini aşağıya çekmek isteyen, ona engel olmak ya da hedefe onun ulaşılmasından ya da onunla hedefe ulaşılmasından rahatsız olan ve onun zorda kalmasından mutlu olan ve hedefe ulaşılmayınca başarı hissi yaşayan kişiler vardır.
Son günlerde toplumumuzda bencillik ötesinde yaşanan bir psikoloji var. Artık bir kişinin kendi başarısı, kendi kazancı ve bulunduğu makam/mevki/konum kendini mutlu etmeye yetmemeye başladı, başkasının ve/veya karşısındakinin başarısızlığından veya kötü durumda kalmasından mutlu olan insanlar var.
Başkalarının başarısızlığından ya da talihsizliğinden keyif alma durumunu tam olarak açıklayan bir kelime ne İngilizce ne de Türkçede bulunuyor. Bu bir kişilik bozukluğu olmasına rağmen literatürde bu durumu tam olarak açıklayan Almanca bir kelime var ve buna "Schadenfreude" deniyormuş. Türkçe sözlük anlamı ise "Komşuya Gülme".
20 yıldır Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutan şey belki "tek adamlık" değil, bir orkestra şefi veya geminin 1. kaptanı olması idi.
Muhalefetimiz çok sesliliği "demokrasi" olarak bilmesine rağmen o demokrasi şemsiyesi altında "Schadenfreude" düşüncesinde olanlar var.
O yüzden Sayın Genel Başkanımız İzmir'de partililere "Siz gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor. Bazılarınızın da isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Benimleyseniz benimle olduğunuzu artık hissetmek istiyorum, sırtımı size yaslayacağımı bilmek istiyorum" diye sorma ihtiyacı duydu.
O yüzden belki Sayın Akşener seçim öncesi içlerindeki "Schadenfreude"leri ekarte etmek için kurultaya gidiyor.
Muhalefetteki herkes artık başta "Schadenfreude"lik olmak üzere kişilik bozuklukları ve bencillikleri ile "seçme ve seçilme" hakkını kullanmasınlar ve/veya kullandırmasınlar!
Sağlıkla kalın!
Bu konuda herkes bir şeyler söyleyebilir,ana temayı şöyle ya da böyle bir makale halinde ortaya koyabilir.Ancak hiç kimse bu kadar güzel bir üslup ile bu kadar güzel anlatamaz.Kalemine sağlık sevğili Doktorum,gözlerinden öperim.