Ekonomiye ilişkin analizlerini dikkatle takip ettiğim ekonomistlerimizden Mahfi Eğilmez, 'Türkiye'nin Dünya Ekonomisi'ndeki yerine ilişkin çok önemli verileri paylaştı.
2022 yılının verilerine dayanan 2000 ve 2010 yıllarındaki durumlarımızla karşılaştırmalı olarak ortaya koyan bu göstergeler, satın alma gücünden, enflasyona, ekonomik büyümeden işsizliğe ve cari açığa kadar ne kadar büyük bir gerileme yaşadığımızı ortaya koyuyor.
Örneğin Türkiye, 2000’li yıllarda, GSYH büyüklüğü olarak 178 ülke içinde 17 ile 19’uncu sıralar arasında gidip gelirken şu andaki yeri 19’uncu sırada. Cari fiyatlarla kişi başına gelir hesabında da benzer bir başarısızlık örneği söz konusu.
Ekonomik büyümede durum daha da belirgin. Türkiye, hızlı büyüyebilen bir ülke. Karşılaştırmaya esas alınan üç yılda en düşük büyüme 2022’de gerçeklemiş ki o bile oldukça yüksek bir büyüme hızı. Buna karşılık yüzde 5,6 ile büyüdüğü halde kendisinden hızlı büyüyen 49 ülkenin varlığı da dikkat çekici.
Enflasyon derseniz 2010 yılında tek haneye düşmüş olsa da 2022 yılında yüzde 70’in üzerine çıkarak ülkeyi en kötü enflasyon oranına sahip üçüncü ülke konumuna getirmiş görünüyor.
Mahfi Eğilmez'in saptamalarında bence en önemli olan bölüm 'Niçin Bu Durumdayız?’a ilişkin. Bir sürü neden sıralıyor Eğilmez; yanlış ekonomi politikaları, irrasyonel kararlar, faiz takınısı, vergi sisteminin yanlışları gibi.
Bu unsurların hepsi anlaşılır ama saydığı nedenler içerisinde bence en önemlisi, hukukun üstünlüğü ilkesinin giderek kaybedilmesi.
Defalarca yazdık çizdik; hukukun üstünlüğü sıralamasında bu kadar gerilerde olan bir ülkede bırakın yabancı sermayeyi yerli sermaye bile doğru dürüst yatırım yapmaz.
Benim hak, hukuk, adalet denilince aklıma hep Almanya'daki gariban bir değirmencinin, Berlin'deki hakimlere güvenerek, krala kafa tutması gelir. Sanırım bu sorunumuzun temel nedeni de buradan kaynaklanıyor.
Şimdi mi? bu ülkenin en yüksek hukuk kurumları birbirleri ile kavgalı, birbirleri hakkında suç duyurusunda bulunacak kadar ileri gitmiş haldeler. Devletin Anayasa Mahkemesi'nin verdiği ve Anayasa hükmü olarak uygulamaya herkesin mecbur olduğu bir kararı, devletin bir diğer mahkemesi tanımıyor. (TİP'ten milletvekili seçildiği halde tahliye edilmeyen Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi'nin 'hak ihlali' yapıldığı yönündeki kararı) Yargıtay'ın ilgili dairesi de şimdiye kadar emsali görülmemiş bir şekilde AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Böyle bir manzara da ekonomiye tekrar geri dönelim; hukukun üstünlüğünün tartışmalı olduğu, hukuk kurumlarının birbirleriyle kavga ettiği bir ortamda Mehmet Şimşek ve beraberindekiler ise ABD'de yatırımcı turuna çıkıyorlarmış. Neden mi? Para ve yatırımcı bulmak için. Evliya Çelebi gibi dünyayı dolaşan Mehmet Şimşek'in yerinde olmayı hiç ama hiç istemezdim! Hukukun üstünlüğü olmayan yere kim gelir para yatırır.
***
"Hükümet memlekette kanunu egemen kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla yükümlüdür. Adli siyasetimizde izlenecek amaç, öncelikle halkı yormaksızın süratle, isabetle, emniyetle adaleti dağıtmaktır. İkinci olarak toplumumuzun bütün dünya ile teması normal ve zorunludur. Bunun için adalet seviyemizi bütün medeni toplumların adalet seviyesi derecesinde bulundurmak zorunluluğundayız."
Mustafa Kemal Atatürk (1922)
Karakteri 'bağımsızlık' olan bir lideri kaybetmenin hüznüdür 10 Kasım. Saygı ve minnetle anıyorum!