Bu ülkede ekonomideki gidişattan memnun olmayanların yani gerçekten ekonomist olanların üzerinde durduğu çok önemli bir kavram var. ‘Yapısal reformlar…’
Hemen hemen hepsinin söylediği ise: 'yapısal reformlar gerçekleştirilmediği sürece, ekonominin düzelmesi çok zor!'
Peki, nedir bu yapısal reformlar?
Sihirli bir değnek mi? Bu reformları yaparsak bir gecede bu ekonomi düzelir mi?
Yapısal reformlar denilen değerli okurlarım, bir ekonominin daha verimli çalışabilmesini ve şoklara karşı daha dayanıklı hale gelmesini amaçlayan düzenlemeler…
Bu reformların amacı ise potansiyel üretim seviyesini artırmak.
Yani yapısal reformları yaparsanız; ekonomide üretkenliğiniz, yatırımlarınız ve istihdamınız artıyor.
Öncelikli yapmamız gereken yapısal reformlar neler?
En önemlisi ve birincisi, üretimin ithalata bağımlı olmaktan çıkarılması. Eğer bunu yapabilirseniz, cari açığınız da düşer.
Peki, ithalata bağımlı olmayan bir üretimi nasıl gerçekleştiririz?
Bunun da iki yolu var; ya iç tasarruflarınızı artırmak zorundasınız ya da üretimin ithalata dayalı yapısını yerli girdilere yöneltmelisiniz.
Her ikisi de zaman alır ama mutlaka ama mutlaka yapılmalıdır!
Bu ülkede yapılması gereken diğer yapısal reform ise; vergi meselesine bir çekidüzen vermektir. Yani sistemin dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılmasıdır, yani sabit gelirlilerden ve yapılan harcamalardan değil, zenginden daha fazla vergi almaktır. Tabi başarabilirseniz!
Üçüncü yapısal reform ise, enerji faturasının azaltılmasıdır. Çünkü enerjiyi de dışarıdan ithal ettiğimiz için bu kalemi de mutlaka düşürmek gerekir.
İşte bu yapısal reformları yapmadan Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasına girmesi mümkün değildir.
Bu yapısal reformların son dönemlerde en fazlaca hissetimiz bölümü ise "hukukun üstünlüğü" kavramıdır.
Güçler ayrılığına dayalı bir hukuk sistemi kurulmadan, yargı bağımsızlığı sağlanmadan, tümüyle bilimsel bir eğitim düzeyine geçilmeden ekonomide düzelme olması hele de yatırımları şahlandırmanız mümkün olmaz.
Yani yalnız ekonomi alanında değil eğitimden adalete kadar birçok konuda yapısal reforma ihtiyacımız var.
Son dönemlerde içinde bulunduğumuz durumdan da olsa gerek, herkes her konuda ahkam kesiyor, bilen de konuşuyor, bilmeyen de…
Geçenlerde bir arkadaşım bu durumu ironik bir dille eleştiren, niye bu hale geldiğimizi de özetleyen çok güzel bir fıkra anlattı. Doğrusu beni güldürdü, buyurun siz de gülün:
Hayganuş'un kocası Agop ölmüş, toprağa verilmiş. Hayganuş mezarın üzerine kapanmış hem ağlıyor hem konuşuyor: "Aah Agop, sen ne kadar iyi bir adam idin. İngilizce konuşur idin, Fransızca bilir idin, Almancadan bilem anlar idin."
Mezarın başındaki arkadaşları birbirlerine bakmışlar ama kimse bir şey söylememiş.
Hayganuş devam etmiş: "Sen edebiyattan anlar idin, şiir bilem yazar idin."
Arkadaşlarından biri artık dayanamamış;
-Yahu Hayganuş, biz Agop'u bunca yıldır tanırız, İngilizce bilmez idi, Fransızca konuşamaz idi, Almancadan da anlamaz idi. Hele edebiyattan hiç anlamaz idi, şiir de yazamaz idi.
Hayganuş, bir yandan eliyle gözyaşlarını silerken doğrulur ve cevap verir:
-Olsun, heves eder idi!!!