İran güneydoğudaki komşumuz.
Yaklaşık iki aydır ülkenin durumu karmakarışık.
Mahsa Amini'nin istendiği şekilde örtünmediği gerekçesiyle gözaltında öldürülmesini protesto amacıyla iki ay önce başlayan gösterilerde şu ana kadar ölenlerin sayısı İran İnsan Hakları Örgütü'nün teyit edebildiği haberlere göre 326. Gözaltına alınanların sayısının ise 15 bini bulduğu söyleniyor.
Aslında İran daha önce de yine böyle karışmıştı. "Kanlı Kasım" ya da "Aban Katliamı" diye bilinen 2019-2020 yılındaki şiddetle bastırılan büyük protestoların yıldönümünde başlatılan eylemler, aynı zamanda ülkede üçüncü ayına giren ve ülkenin dört yanında hâlâ süren protestolarla bütünleşiyor.
2019-2020 yıllarında petrol fiyatlarına yüzde 50-200 oranında zam yapılması üzerine patlak veren ve 20'yi aşkın kente yayılan protestolarda öfke giderek büyümüş, bankalar, resmi binalar tahrip edilmiş, hükümetin şiddetli müdahalesinde yüzlerce gösterici öldürülmüştü.
2009 yılında da ülkede özellikle üniversite öğrencilerinin odağında olduğu bir protesto dalgası yaşanmıştı ama 2019 protestoları, yaygınlığı ve şiddeti itibariyle bunları geride bırakmıştı.
Şimdiki eylemler ise çok daha uzun bir zamana yayıldı. İlk günlerinde kadınların protestolarıyla başlayan eylemler giderek, gün gün daha geniş kesimleri kapsamaya başladı ve son günlerde "Kanlı Kasım" anmaları vesilesiyle işçilerin grevleriyle de desteklenmeye başladı.
Görünen o ki, en amiyane tabirle; İran'da mollalar hapı yutmuş durumda.
Olacağı zaten buydu. Hiçbir rejim, yönetim ya da iktidar 'dini' kullanarak insanları ahlaklı yapamaz.
Çünkü 'din', ahlaklı insan olmak için tek temel değildir. İmanlı insan olmak, ahlaklı bir insan olmak için yeterli olsaydı, Haçlı Savaşları olmazdı. Din ahlaklı olmak için yeterli olsaydı Hıristiyan, Müslüman, Yahudi ve Budistler arası savaşlar olmazdı. Din, ahlak için yeterli olsaydı dinci terör örgütleri olmazdı.
Din, evren, dünya ve insanın varoluş ve yok oluşuna ilişkin ontolojik açıklamalardan birisidir ve kişi ile tanrı arasında bir ilişkidir.
İyi ki bizler hiçbir zaman İran olmadık. Çünkü bu toprakların mayası olan Anadolu erenleri dini, ahlak üzerinden ele alarak 'hümanizmi' inşa etmişlerdi. Temele hep ahlakı koymuşlardı.
Anadolu'nun İslam uygarlığı içindeki özgünlüğü işte budur, ahlakı öncelemiş olmasıdır. Ahlakın öncelenmesi, kaçınılmaz olarak, farklılıklara saygı ve hoşgörüyü getirir ve tüm farklı inanışlara karşın insani temelde birliğe derin ve özlü bir hümanist zemin sunar.
Türklerin İslam Uygarlığı'na katkısı, ahlakın öncelenmesi, akıl ve hümanizmadır, hoşgörü ve farklılıklara saygı temelinde insanlığın birliği anlayışıdır.
Kimileri İran'ı ABD'nin, İngiltere'nin özetle Batı'nın karıştırdığını, Irak ve Suriye'yi olduğu gibi burayı da karıştırmaya çalıştıklarını savunuyorlar.
Yeni emperyalizmin müdahalesine işaret ediyorlar.
Siz önce şunu söyleyin; İran'da 'demokrasi' olsaydı, farklılara hoşgörü olsaydı, saygı olsaydı, insanlar rejimle böylesine bir çatışma içerisine girerler miydi, mollalara başkaldırırlar mıydı?