Yaşı başı yerinde olanlar, 2001 krizini iyi hatırlarlar.
Ya da diğer adıyla Kara Çarşamba'yı…
Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile yine dönemin Başbakanı Bülent Ecevit arasında anayasa kitapçığı fırlatmaya kadar varan siyasi tartışma, tüm ülkeyi etkisi altına alan ekonomik bir krize dönüşmüştü.
Ne oldu o kara günde…
Sezer'in Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatması olayından hemen sonra İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda yüzde 18,1 oranında düşüş yaşandı, gecelik faizler yüzde 7500’e kadar yükseldi.
Daha sonra "dalgalı kur" sistemine geçilmesi yönünde karar alındı. Başbakan'ın "devlet yönetiminde kriz var" açıklamasıyla birlikte mali piyasalarda panikle başlayan süreç, yerli parayı savunmak için gecelik faizlerin çok yüksek oranlara ulaşmasına rağmen, yerleşiklerin yoğun döviz talebi nedeniyle Merkez Bankası'nın 5 milyar dolarlık döviz satışıyla sonuçlandı.
Bir gün önce 670 bin TL olan dolar 1 milyon TL'yi aştı. Bunun sonucunda yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca 21 Şubat'ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz yüzde 6200'e kadar çıktı.
Yapılan bu örtülü devalüasyon ile TL’nin değeri yüzde 40 civarında düştü. Devletin borcu da 29 katrilyon TL arttı.
Türkiye, 2001 krizine girdiğinde enflasyon oranı bugünküne yakındı. Toplum, aynen bugünkü gibi geleceğe ilişkin karamsar beklentiler içindeydi.
Kriz sonrası uygulanmaya başlayan kapsamlı istikrar programıyla birlikte görünüm değişmeye ve gelecek beklentileri düzelmeye başladı ve enflasyon üç yılın sonunda tek haneye düşürüldü.
Gelelim günümüze…
Bugün öyle bir hale geldik ki sadece "enflasyon" kelimesi, içinde bulunduğumuz durumu açıklayamaz halde. Artık birden fazla enflasyon tanımı ile karşı karşıyayız.
Durumumuzun herhalde en kötü yanlarından biri de başladığımız yerden daha geride olmamız.
Örneğin her ay marketten aldığımız ürünler üstelik aralıksız zamlanıyor. Üstelik bu ürünlerin tadı tuzu, kalitesi de azalmış halde. Paramızla rezil oluyoruz desek yeridir.
Ülkede nüfus artmıyor, millet geleceğe küsmüş, hayal kuramıyor, evlenemiyor. Gençler evlenebilmek için dün itibariyle başlayan iki yıl geri ödemesiz 48 ay vadeli 150 bin TL krediyi bekler hale gelmişler.
Kimileri de çıkıp dalga geçer gibi yok 9 ay sonra, yok 2024'te, yok 2028'de her şey düzelecek, dolar 8-10 TL'ye düşecek gibi laflar konuşuyorlar, sonra da hiç bir şey olmamış gibi birden bire ortadan kayboluyorlar.
Bir Japon atasözü der ki; "Suyun içinde nereye gidersen git ıslanırsın."
Bizim şu an içinde bulunduğumuz durumu daha iyi anlatan başka bir söz arasanız bulamazsınız. İşte durumumuz aynen böyle!