Türkiye'de gelir dağılımının çok büyük oranda bozulduğunu, Türkiye İstatistik Kurumu'nun mayıs ayında açıkladığı Türkiye gelir dağılımı verilerinin 2022 raporundan öğrenmiştik.
2023'de ne duruma geldiğimizi ise gelecek yıl öğrenebileceğiz. 2022 verilerine göre konuşursak; ülkedeki toplam gelirden en yüksek payı alan yüzde 20'lik kesinin payının arttığını, en düşük geliri alan yüzde 20'lik kesimin payının da azaldığını söyleyebiliriz.
Araştırmanın en temel sonucu şu; En zengin yüzde 20'nin gelirden aldığı pay 16 yılın zirvesine çıkmış durumda.
Ölçüme esas alınan 2022 yılı, Merkez Bankası’nın faizi düşürmeye başlaması sonucu enflasyonun hızla arttığı ikinci yıldı. . Enflasyondaki bu hızlı yükselişi toplumda gelir dağılımını bozarak düşük gelirlilerin gelirden aldığı payın daha da düşmesine yüksek gelirlilerin ise payının yükselmesine yol açtı.
Bu verileri neden yeniden hatırlatma gereği duyduğuma gelince; daha birkaç gün önce Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek dedi ki; 'Vergi kanunlarını gözden geçiriyoruz.'
Aldı mı içimi bir korku.
Çünkü bizim vergi sistemimiz; öyle sandığınız gibi çok kazanandan daha çok, az kazanandan daha az vergi alan bir sistem değil.
Nasıl mı?
Türkiye’nin toplam vergi gelirlerinin yüzde 33’ü dolaysız (yani gelir vergisi, kurumlar vergisi gibi gelir ve kazanç ya da veraset ve intikal vergisi servet üzerinden alınan vergiler), yüzde 67’si dolaylı vergilerden (yani KDV, ÖTV gibi alış veriş ve işlemler üzerinden alınan vergiler) oluşuyor.
Dolaylı vergilerin yüzde 84’ü harcamalar üzerinden alınan KDV ve ÖTV gibi vergilere, geri kalan yüzde 16’sı ise işlemler üzerinden alınan damga vergisi gibi vergilere dayanıyor.
Yani Türk vergi sistemi asıl olarak harcamalar ve işlemler üzerine yüklenen vergilerle ayakta duran bir sistem görünümünde.
Böyle bir vergi sisteminde de dolaylı vergiler gelir dağılımını düzeltmez, aksine bozar.
O yüzden gelir dağılımını düzeltecek vergiler gelir ve servet vergileridir. O nedenle bizim her şeyden önce bu çarpıklığı düzeltmemiz ve vergi reformunda, ağırlığı dolaysız vergilere kaydırmamız gerekiyor.
Peki, bu gerçek bilindiği halde nasıl oluyor da hükümetler bir türlü vergi adaletini sağlama adına dolaylı vergileri azaltıp, dolaysız vergileri artırmıyorlar?
Yani zenginden ve sermayeden değil de neden hep ücretlilerden ya da daha çok harcama yapanlardan daha fazla vergi alıyor?
Aslında bu soruya yanıt verebilmek için, bu soruyu şöyle sormak daha aydınlatıcı olacaktır; Devlet memurundan mı vergi almak kolay yoksa patronlar kulübüne üye olanlardan mı?
İşin bir de bütçe açığı kısmı var. Bütçe açığını kapatmak için mevcut sistemde şimdiye kadar özelleştirmeler yoluyla çareler bulunmaya çalışıldı. Sata sata elde bir şey kalmayınca da vergi artışları gündeme geldi.
Şimdi tekrar Sayın Mehmet Şimşek'in 'Vergi kanunlarını gözden geçiriyoruz. Çalışmamızı yakın bir zamanda TBMM'ye sunacağız' açıklamalarını hatırlayalım;
Umarım korktuğum başıma gelmez, MTV vergisini ikinci kez alınmasını sağlayan Şimşek ve ekibi çalışan kesimin üzerine yeni vergiler bindirmez.
Mesele 'Gelir Vergisi Yasası' değil. O yasa zaten defalarca düzeltildi. Konu dolaylı ve dolaysız vergiler arasındaki çarpıklığı düzeltmek ve vergi dışı kalarak rekabeti bozan kişi ve kurumları vergilendirebilmek olmalı.
Çünkü bunu becerebildiğimizde gelir eşitsizliğinde, bir düzelme sağlayabiliriz.
Yok eğer niyetiniz zengini daha çok zengin edip, ücretli kesimi ezmekse, ona da diyecek sözümüz olur elbet!