Bıkanlar varsın bıksın, ben bıkmayacağım ve Kurtuluş Yolu’ndaki yalanların ve yanlışların peşini bırakmayacağım.
Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından sizin, bizim paramızla bastırılan o yalanlar ve yanlışlarla dolu sahte tarih kitaplarında ortaya atılan yalanlar ve yanlışlara dayalı uygulamalar düzeltilinceye kadar yazmaya devam edeceğim.
Ne demişti o tarih kalpazanı? Güya 9. Ordu Müfettişi Mirliva Mustafa Kemal Paşa ve maiyet erkânı Kadıköy’deki 40-50 kadar Pontus çetecisinden korkmuş ve yollarını değiştirmişler. Bağdat Caddesi ve devamından gitmek yerine Unkapanı yokuşuna sapmışlar!
Sıradan bir yalan ya da yanlış olsa hiç umurumda olmaz. Ama bu yalan ve yanlışın yarattığı Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun dava arkadaşlarının ölümden korkan, kaçan, yol değiştiren korkaklar olarak sunulmasına isyan ediyorum.
Onlar bir kutlu dava için yola çıktılar ve hiç durmadılar, hiç korkmadılar ve hiç dönmediler. “Tek dağ başı mezar kalıncaya kadar” vuruşmak üzere “Ya istiklal ya ölüm” diye yemin ettiler.
Erzurum’dan Sivas’a giderken yaşanan bir olayı hem eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Kansu anlatır hem de Hüseyin Rauf Orbay. Farklı kelimelerle olsa da aynı olayı aynı şekilde dile getirirler.
Mazhar Müfit Kansu’nun anıları Türk Tarih Kurumu tarafından “Erzurum’dan Ölümüne kadar Atatürk’le Beraber” adıyla ve iki cilt olarak yayınlandı. Hamidiye Kahramanı ve Milli Mücadele önderlerinden Hüseyin Rauf Orbay’ın anıları ise Feridun Kandemir’in 4 ciltlik Yakın Tarihimiz adlı haftalık tarih dergisinde buluştu okuyucu ile.
Erzurum-Sivas yolculuğunda ilk durak Erzincan’dır. Ertesi gün uğurlar Erzincan halkı Heyet-i Temsiliye üyelerini büyük bir coşkuyla. Kimler yok ki! Erzincan uğurlamakta Sivas beklemekte. Az sonra Erzincan Boğazı’na ulaşır yolcular ve biraz sonra da bir jandarma subayı tarafından durdurulurlar. Dersim eşkıyası boğazı tutmuştur. Merkezden takviye istemiştir jandarma subayı ama henüz gelmemiştir. Ne zaman geleceği de belli değildir.
Dönmek kaçmaktır, kaçamazlar. Bekleyenler vardır, onlara verdikleri sözden dönemezler, umutları doğmadan öldüremezler.
Ben, farklı kelimelerle olsa da, aynı olayın birbirini teyit eden anlatımlarından Hamidiye Kahramanı Hüseyin Rauf Orbay’ın anılarını alıntılayacağım buraya:
“Erzincan’a dönmeyi, halk efkârı üzerinde yaratacağı tesiri ve bilhassa, bir an evvel toplanması gereken kongreyi(Sivas Kongresi. O.K.) geciktireceğini düşünerek doğru bulmuyorduk. Şu halde, her tehlikeyi göze alarak, mutlaka yola devam etmek lazımdı. Bu lüzumu hepimizden evvel takdir eden Mustafa Kemal Paşa, yanımızda bulunan genç subaylardan Osman(General Osman Tufan O.K.) beyle arkadaşlarını mitralyözlerle silahlandırıp, bir otomobille muhafazamıza memur etti, ileri sürdü. Biz de onları takip ettik. Otomobilde Mustafa Kemal Paşa, ben, bir de Hoca Raif Efendi ile Şeyh Fevzi Efendi vardı.”
Devamı daha da ilginç ve ibret verici:
“Bu genç subay arkadaşları takip ile boğazı geçerken, eşkıyaya tesadüf edersek, biz de otomobillerden atlayıp, bunlara ateş ederek yolu açacaktık. BU ESNADA VURULAN, ÖLEN OLURSA, OLDUĞU YERDE BIRAKILACAKTI.”
Mazhar Müfit Kansu da Mustafa Kemal Paşa’nın sözlerini şöyle anlatır: “MÜSADEME SONUNDA YA YOLU AÇMAYA MUVAFFAK OLURUZ YAHUT DA ÖLÜRÜZ. ANCAK TAVSİYEM ŞUDUR Kİ, BÖYLE BİR HAL VUKUUNDA ARAMIZDA YARALANAN VE ÖLENLER BULUNURSA ONLARLA ASLA MEŞGUL OLMAYACAĞIZ. SAĞ KALANLAR İÇİN, TEK KİŞİ DAHİ OLSA, HEDEFİ SİVAS’A ULAŞMAK TEŞKİL EDECEKTİR.”
Bu nasıl bir yürek, bu nasıl bir inanç ve iman Allah’ım.
Bu insanlar hiç yoldan çıkmadılar, hiç yoldan sapmadılar. Hep hedefe yürüdüler ve sonunda Hür ve Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bize armağan ettiler.
Nurlar içinde uyusunlar.