Her şey zordur, hele de kimi zamanlar. Ağlamak bile, gülmek bile zordur.
Ve an gelir elden ayaktan kesilir o dal gibi adam, o ceylan misali seken genç kız.
Öyle zamanlarda yaşamak bile zor gelir insana.
Ar eder insan, kadın ya da erkek fark etmez. Namerde muhtaç olmaktan, hele de düşmekten ve el uzatılmasını beklemekten.
Nereden nereye?
Yazmaktaki zorluğu yazacaktım, daldan dala atladım, af ola.
Yazmak zor, daha da zorlaşacak.
Yok yasadan, iktidarın dezenformasyon, muhalefetin sansür yasası dediği bilgi kirliliği yasasından bahsetmiyorum. O başlı başına bir felaket olacak diyenler de var, bilgi kirliliğini önleyecek diyenler de.
Hayırlısını dileyeceğim, hayırlı olacağına inanmasam da.
Yazmanın zorluğu benim için giderek artıyor ve daha da artacak.
Gençlik yıllarımda çok daha kısa sürede yazardım yazıyı. Yazdıklarımın doğruluğuna neredeyse ve haşa hani iman noktasında inanırdım.
Hiç şüpheye düşmezdim, kelimenin aslı ne, o sözün doğrusu ne, hiç araştırma ihtiyacı duymazdım. Benim yazdığım nasıl yanlış olurdu, olabilirdi?
Okudukça “ne kadar çok bildiğimi” değil “ne kadar çok şey bilmediğimi” gördüm. İnternet, hele de sosyal medya ortaya çıktıktan sonra yanlışların seli doğruların tarlasını alt üst ettikten sonra.
Şiirlerle büyüdü bizim neslimiz. Hemen herkesin hafızasında hala kırık dökük de olsa birkaç şiir vardır. Şiir okutulur, şiir ezberletilirdi okullarda. Ve biz delikanlılar sevdamızı ancak şiirlerle anlatırdık.
Fuzuli’nin “Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı/ Felekler yandı ahımdan muradın şem’i yanmaz mı?” mısraları ya da Necati’nin “Lale hadler yine gülşende neler etmediler/ Servi yürütmediler, goncayı söyletmediler” mısraları.
Bir de Rabia Hatun’un “Bir kasedir alev dolu gönlüm yana yana/ Ben ta senin yanında dahi hasretim sana” beyti. Rabia Hatun dedim yoksa İsmail Hami Danişmend mi deseyim?
Kontrolden çıkan konu nerelere gitti böyle? Şaşırmadım. Nasıl şaşırırım ki şiirden bahsedince sevdadan bahsetmemek ya da tam tersi sevdadan bahsedince şiirden bahsetmemek mümkün mü?
Şiir yazamasam da üstatların yazdığı şiirleri zaman zaman ve de parça parça paylaşacağım sizlerle. Sevda üzerine, vatan üzerine, bayrak üzerine ve bilhassa özgürlük üzerine, hürriyet üzerine.
Üzerinde özgürce dalgalanacağı bir vatan yoksa bayrak neye yarar? Ya da üstünde özgürce dalgalanan bir bayrak yoksa ha vatan ha toprak ne fark eder? Ve bayrak sevdası, vatan sevdası yoksa, bu sevda özgürce dillendirilemiyor, şiir ya da şarkı olup, marş olup haykırılmıyorsa sevda neye yarar?