Geçen hafta yazmıştım, doğru projenin nasıl bir yanlışa kurban gittiğini.
“Kurtuluş Yolu” gibi bir kutlu, bir şanlı yolun kahramanlarını “korkak, kaçak, himayeye muhtaç” diye sunan her çarpıtmaya karşı çıkmak her yazarın, her tarihçinin, her siyasetçinin ve kendisini Türk kabul eden herkesin görevidir.
Hiç kimse bu görevden kaçamaz. Hiç kimse “bana ne” diyemez.
9. Ordu ve Mülhakatı Müfettişi Mirliva Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki kahramanların Samsun’dan Havza’ya giderken kullandığı “Kurtuluş Yolu”ndan bahsediyorum.
Bu yolun çıkış noktası yanlıştır. Eğer erken uyanılmasa ve ilgiler uyarılmasa sonu da yanlış olacaktı. Havza’nın çıkışında yer alan bir un fabrikası ve yanındaki konak “Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldığı ve Hüseyin Rauf Orbay’la buluşup Milli Mücadele’yi planladığı yer” olarak o tarih sahtekârının önerisiyle zamanın Samsun Büyük Şehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz tarafından o güne göre oldukça yüksek bir bedelle alındı.
Neyse bırakalım sonu bir kenara biz başlangıca dönelim.
Başlangıç tabelasına bakarsanız Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Subaşı’ndan Unkapanı Yokuşu’nu takip etmişler.
Bu büyük yanlıştır. Bu tarihe ihanettir. Tarih ihaneti ne kabul eder, ne de bu ihanete müsaade eder.
Gerek bu kentte görev yapan ve gerekse bu kent asıllı olup da ülkenin değişik kentlerinde görev yapan çok sayıda tarihçi akademisyen var. Çok değerli araştırmalara, makale ve kitaplara imza atmış bu insanların eserlerinin hiçbir sayfasında Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bırakın korkuyu şu veya bu gerekçeyle yol değiştirdikleri yazmaz. Yazmaz, çünkü öyle bir şey olmamıştır.
Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mustafa Demir’in yapacağı iş çok kolay hatta çok basit. Hem bu kentteki iki üniversitede hem de Samsun dışındaki üniversitelerde görev tarihçi akademisyenlerden görüş istemektir.
Bu tabela Mustafa Kemal Atatürk ve maiyet erkânını “korkak” olarak tanıtmaktadır.
Bu hem Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına iftira hem de tarihe kara bir lekedir.
Ben Samsun Belediye Başkanı Sayın Mustafa Demir’in bu anlayışa izin vermeyeceğine inanıyorum. Vermez… Vermemeli…
Milli Mücadele dünya tarihinde bir ilktir. Yorgun ve yoksul ama hürriyet ve haysiyet zengini bir millet galiplerin kendisine dayattığı antlaşmayı yırtmış ve kendi dayattığı bir anlaşmayı galiplere imzalatmıştır.
Milli Mücadele aynı zamanda “Şark’ın” yani “Doğunun mazlum milletlerinin uyanmaları” ve özgürlüklerine kavuşmaları açısından da bir örnektir.
Onlar inandılar, inançları uğruna ölümü göze alarak savaştılar ve kazandılar. Bize bağımsız bir devlet, özgür bir vatan bıraktılar.
O insanlar düvel-i muazzama(büyük devletler)’ya kafa tutmaktan kaçmadılar ki üç beş Pontus çetesinden korkup yol değiştirsin…
Bu konunun peşini bırakmayacağım ve sık sık gündeme getireceğim.