Ülkemizde bir akıl tutulması yaşanıyor. Artık kimsenin kendi çalıştığı makam, kazandığı para, sağlık durumunun iyi olması ya da rahatlığı kendini mutlu etmeye yetmiyor. Etrafındakilerin huzursuzluğu ve mutsuzluğundan mutlu olan bireylerin sayısı çoğalmaya başladı. Başkasının mutsuzluğundan beslenen bir toplum haline geldik.
Bu durum her kurumda aynı olmakla birlikte tıp camiasındaki durumu kendi bakış açımla sizlere anlatayım.
Çalıştığınız hastanede doktor olan yöneticiler dahil; herkesin gözü hasta ile muhatap olan çalışan doktor üzerinde olmuş. Çalışan, hasta bakan doktorlar, kendinden daha çok hasta bakıp, daha çok döner sermaye alan doktor arkadaşın aldığı parayı veya tutmadığı nöbetleri, daha rahat edip etmediğini takip eder olmuş.
Devlette çalışan doktorlarımız; özelde çalışan doktorlarımıza tahammül edemez hale gelmişler. Sizinle bir yaşanmış bir örneği paylaşmam gerekirse; rahatsızlığı nedeniyle çalışamayan, randevu/ameliyat zamanı olmadığı için de işinden olmamak amacıyla özel bir hastanede ameliyat olmak zorunda kalan bir hasta var. Hasta ameliyat sonrası pazar günü en yakın devlet hastanesi acil servisine gidip pansumanını yaptırmak istiyor ancak gittiğinde devlet hastanesindeki KBB nöbetçi uzman doktor "özel hastaneye tonla para verip ameliyat oluyorsunuz, pansumana buraya geliyorsunuz” diye pansumanını yapmadan üstüne de bir ton hakaretle hastayı gönderiyor.
Biraz detaylı düşünüp empati yapabiliyorsanız siz de bu işin eğitimle ilgisi olmadığını anlarsınız. Hastaya bu sözleri Hipokrat yeminine, aynı sıralarda okuyup birbirini koruyacağına ve halkın sağlığı için yemin etmiş birinden duyuyorsunuz. Maalesef ki benim için kabul edebilmesi çok mümkün olmayan bir durum.
Halkımız doktorları çok sever. Bir yere gittiğinizde bir topluma girdiğinizde mesleki kimliğinizi “doktor” olarak ifade ettiğinizde herkes kendini bir toplar ve gözlerindeki parlamayı görürsünüz. Bizi en çok seven ve saygı duyan vatandaşlarımızı; kendini makamını korumak için kullanan idareciler başta olmak üzere kendi içimizde de negatif duygularımızı vatandaşa yansıtarak onları da kendimize düşman etmeye başladık. Birbirimize olan öfkemiz, gücümüzün yettiğine yansıyor ve sonra halk bizden nefret ediyor diyoruz. Önce herkes evinin önünü temizlemeli ki ve sonra komşuya yardım edebilmeliyiz. Halkımızda şunu akıllarına yazsın;
Doktorlar bu ülkenin en zeki ve en eğitimli insanları. Sizi hayat ve medeniyet ağacına tutan tek dalımız. Önce biz, doktorlar olarak, birbirimize olumsuz yaklaşırsak, sonra da halkımız bize öfkeyle yaklaşırsa bindiğimiz dalı kesmeye başladık demektir. Bu şekilde eğitimsiz ve medeniyetsiz bir karanlığa düşmeye hazırlanmaktayız.
Son günlerde sosyal medyada doktor maaşları paylaşılıyor ve kimse inanamıyor. Hastanede çalışan bir işçi ile aynı maaşı alan doktor da var, devlette ayda 30.000 alan ve özelde çalışan doktorlardan daha çok alan doktorlarımız da var.
Bir doktor olarak doktor arkadaşlarıma şunu söylemek istiyorum. "Biz çalışmıyoruz, birbirimizle yarışıyoruz."
Eğitim hayatımızın ilk gününden itibaren yarıştırıldık ve yarışmaya alıştık. Şimdi bu durum iş hayatımıza yansıdı ve Atatürk’ün dediği gibi “Türk öğün, çalış, güven” sözünden çıktık. Çalışmaya değil yarışmaya, öğünmeye değil birbirimizi aşağı çekmeye (veya aklımızı kullanmak yerine öfkemizi kullanmaya) ve birbirimize güvenmemeye başladık.
Bütün kurumlarda ve halkımızda bu durum geçerli.
Sözün özü işler iyi gitmemeye başladı.
Saygıyla ve sağlıkla kalın...
Sevgili hocam bu yürekten öz eleştiriye şapka çıkarıyorum.Sizin gibi değerler bu memlekete örnek bilgelersiniz. Sizlerin verdiği mesaj ve yaşam tarzı halkın dikkatini mutlak çekecektir.Bu örneklerin samimiyetle çoğalmasını istiyor sizi canı gönülden tebrik ediyorum.Biz kendimizi bulamdığımız sürece başkalarına ulaşmamız mümkün olmayacaktır.Saygıyla hürmetle