Takvimler 1919’u gösterdiğinde İstanbul, İngiliz işgali altındadır.
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri, eğitimlerine işgal günlerinde devam etmeye çalışmaktadır.
O günlerde 3. sınıfta olan Hikmet Boran da öğrenciler arasındadır. 14 Mart 1919 günü tıp öğrencileri, Hikmet Boran önderliğinde üniversitenin kuruluş yıldönümünü kutlayacaklarını söyleyerek toplanırlar.
Ardından da işgale karşı tarihi fakülte binasının direkleri arasına Türk bayrağını asarlar.
İşgal güçleri protestoyu engellemeye çalışsalar da tıp öğrencilerini durduramazlar.
Tıp öğrencilerinin kararlılıkları ve vatanseverlikleri sayesinde karanlık işgal günlerinde İstanbul semalarında dalgalanan Türk bayrağı, bir umut ışığı gibi parlar.
O günden sonra da 14 Mart ülkemizde Tıp Bayramı olarak kutlanmaya başlar.
İşgale karşı başkaldıran tıp öğrencilerinin sembolü haline gelen Hikmet Boran ise, tıp eğitimini yarıda bırakarak Kurtuluş Savaşı’na katılır.
Sonrasında da Sivas Kongresi’nde tıbbiyelileri temsilen bulunur. Bu kongrede Mustafa Kemal Atatürk’e dönerek, Türk milletinin başka bir ülkenin mandasına girmesinin kesinlikle kabul edilemeyeceğini söyler.
Mandayı kabul eden Atatürk’ün kendisi olursa da Tıbbiyeliler olarak Atatürk’ün dahi karşısında yer alacaklarını ekler.
Bu sözleriyle Atatürk’ün de taktirini kazanan Hikmet Boran, 1940’ta gönüllü olarak Sarıkamış’a doğu hizmetine gider ve orada yakalandığı verem hastalığı sonucu hayatını kaybeder.
Evet, ülkeyi işgale karşı olarak tepki gösteren tıp öğrencilerinin ruhuyla, doktorlar bugün 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutluyorlar.
Buna kutlama denirse tabii. Çünkü Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) üyesi hekimler, bugün greve gidiyorlar.
Çünkü doktorlar ve sağlık çalışanlarımızın sağlık sisteminde karşı karşıya kaldıkları sorunlar artık vicdanları yaralayacak boyuta ulaştı.
Sağlıkta şiddet örneğin bir türlü durdurulamıyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, sağlıkta şiddet başvuruları için kullanılan Beyaz Kod'a, 2021 yılında tam 101 bin 984 şikayet geldi.
Yani hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin tablosu her geçen gün ağırlaşıyor. Sadece bu resmi rakam dikkate alındığında her gün 280 sağlık çalışanı, bu ülkede şiddete uğruyor.
Tutuklu yargılamanın kağıt üstünde kalması, şiddet uygulayanlara hizmet alımı ile ilgili bir kısıtlama getirilmemesi ve şiddete karşı yeterince mücadele verilmemesi nedeniyle sağlıkta şiddet, her geçen gün tırmanıyor.
Sadece şiddet mi? Doktorların karşı karşıya kaldıkları iş yükü de dayanılmaz bir hal almış durumda.
100 Bin kişiye düşen hekim sayısında OCED ortalaması 339 iken Türkiye’de bu sayı 179. Ebe, hemşire ortalamaları da bundan farklı değil.
İşte bu 14 Mart, böylesine bir personel açığı varken, dağ gibi sorunlar ortada dururken, en güzel, en yakışıklı doktor anketleri veya övgü dolu kutlama mesajları ile geçiştirilmemelidir.
Sorun sadece emeklerinin karşılığını alamamaları değil; sağlık alanında yaşanan şiddetin ve ağır iş yükünün yanı sıra, atama bekleyen sağlık çalışanları, malpraktis davalar ile hekimleri ödeyemeyecekleri tazminatlara mahkûm eden uygulamalar, halkın sağlığını tehlikeye atan 5 dakikada muayene dayatmaları da var.
14 Mart 1919 ruhunu taşıyan, ailesinden, sosyal yaşamından, hayatından fedakarlıklar yaparak, kendini insanlığın hizmetine adayan bütün doktorlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı'nı, tüm bu sorunlara yönelik farkındalığın artacağı ve çözüm bulacağı umuduyla kutluyorum!