2003 yılında Türkiye-ABD ilişkileri, 'aşağılayıcı' bir eylemle farklı boyuta ulaşmıştı.
Hatırlayalım; Kuzey Irak'ta Türk Özel Kuvvetler Bürosu ABD güçleri tarafından basılarak, 13 Türk askeri esir alındı ve başlarına çuval geçirildi.
ABD, NATO üyesi Türkiye'ye o 'çuval’la, 'TSK'da, Kemalist-Ulusalcı Türk askerleri istemiyorum' mesajı vermişti.
Bu noktaya nasıl gelindi?
2002 yılında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın, 'Eksen' kaymasını çağrıştıran sözleri, aynı yıl Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun Rusya ziyareti sırasında iki ülke arasında askeri işbirliğinin geliştirilmesi yönünde irade beyanında bulunulması, Putin'in Türkiye ziyareti sırasında Anıtkabir defterine 'Atatürk'ün yaptıklarının devam ettirilmesi' notunu düşmesi, ABD için bardağı taşıran son damlanın başlangıcı oldu. Derin ABD; adeta çılgına döndü.
Biraz daha geriye gidelim; Uğur Mumcu'nun öldürülmesiyle başlayan yurtsever yazarların seri cinayetlerle yok edilmesi operasyonu da, tıpkı FETÖ'nün devleti ele geçirmesi süreci gibi, Türkiye aydın ve entelektüel dünyasını emperyalizmin kara kuvvetlerine dönüştürme projesiydi. Görünüşte Türkiyeli olacak ama Türkiye yurttaşlarının lehine olan her şeye karşı duracak bir tükenmez kalemler ve klavyeler dünyası projelendirilmişti.
ABD’nin ‘yeşil kuşak’ projesi serasında yetiştirdiği FETÖ ise, Türkiye'yi ele geçirme rüyasının temel argümanını ise, korku imparatorluğu üzerine kurdu. Bu korku imparatorluğunun altını ise; 'para-kadın-şantaj' başlıklarıyla doldurdu.
Bu arda şunu da söyleyelim ki FETÖ aslında, bir kadın hareketidir. Her ne kadar bu örgütte kadınlar, vitrinde görünmeseler de, cemaatin en önemli ayağını oluşturdular. Anadolu'da yoksul ve orta sınıf ailelere, kadınlarla ulaştılar. Evin de eşi tarafından horlanan, aşağılanan kadınlara bir misyon yüklediler. Bu kadınların eşleriyle aralarında oluşabilecek sorunları aşmak için de bir koruma kalkanı kurdular. Bu yapıya direnen evin reisi erkek, ya yuvasını dağıttı ya da önce eşine sonra da FETÖ'ye biat etmek zorunda kaldı. Örgüt için bir kız öğrenci, üç erkek öğrenciden her zaman daha değerli oldu.
Evlere böyle girdikten sonra, üst sınıflara çengel attılar. İslamiyet’i tam olarak içselleştirmemiş, git-gel yaşayanlara, İslamiyet’i kendilerine göre yorumlayarak, sözde yeni özgürlük alanları açtılar. "Başarıya giden her yol mubahtır" doktrinini kafalara kazıdılar.
Bundan sonrası ise çorap söküğü gibi geldi. Bu yapıdan ayrılma gibi yaklaşım gösterenlere yönelik ise şantaj silahını çektiler. Görüntü ve ses kayıtlarını önlerine koydular. Tabi bu süreçten, siyasetçiler de nasibini aldı. İş dünyasını ihale, medya dünyasına ise makam mevki dağıttılar. Yaşam kalitelerini yükselttiler. Yaşam kaliteleri yükselenler, geçmişteki yaşam standartlarına dönmeyi göze alamadıkları için 'biat' etmeyi sürdürdüler.
*****
Yina başladığımız yere dönelim; 'Çuval'dan sonra da ABD durmadı. İki ülke arasındaki fay çatlağını daha da derinleştirmek için, TSK içindeki Kemalist-Ulusalcı askerler hedef alındı. Bu yıpratıcı kampanyayı da, yıllardır beslediği FETÖ çetesi üzerinden yürüttü; Ulusalcı askerler ordudan tasfiye edilerek, haklarında ağır cezalar verildi. İşte bundan sonra işin seyri değişti. Devletin tepesi ve hükümet, ABD'nin niyetinin Türkiye'yi parçalamak olduğu konusunda hemfikir oldu. Yargıtay, askerlerle ilgili davaları birer birer bozdu. Askerlerin büyük bölümü de, tekrar görevlerinin başına döndüler. 15 Temmuz sonrasında da, TSK içindeki FETÖ'cü askerlerin yüzde 90'ı ayıklandı. Böylece; ABD'nin Kemalist-Ulusalcı askerleri tasfiye projesi büyük ölçüde çökertildi.
CIA-FETÖ darbesi 200'ün üzerinde insanımızı öldürdü, 2 binden fazla insanımızı yaraladı. Başta meclis olmak üzere pek çok yeri bombaladılar. 15 Temmuz'dan sonra tutulan ne nöbetler ne de mitingler şölen değildi. Farklı siyasi eğilimden insanlarımız emperyalist saldırı karşısında tüm farklılıklarına karşın meydanlardaydılar.
Halkımızın CIA-FETÖ darbesi karşısındaki birliği, emperyalistleri ve dostlarını çok rahatsız etti. Çok iyi biliyorlar ki bu birlik sürdüğü sürece Türkiye üstündeki emperyal oyunlar sökmeyecek. O yüzden 6’ncı yılında da tıpkı 2016'da olduğu gibi cuma günü Cumhuriyet Meydanı’ndaydım. Bundan sonraki yılarda da orada olacağım!