"Ben gittiğimde eşimi kaldırmışlardı. Kanını gördüm kaldırımın üstünde. Sonra hep üzüldüm, niye uzanıp oraya yanına yatmadım diye. Sonra hep üzüldüm. Çıkarken Agos'tan, baktım orayı sabunla suyla yıkıyorlar. Temizlemeye çalışıyorlar. Sanki temizlenirmiş gibi. Suyla sabunla temizlenir mi dökülmüş kan..."
Bu sözler, 16 yıl önce Ogün Samast tarafından katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in eşi Rakel Dink'e ait.
Türkiye'nin yakın tarihi, siyasi suikastler ve cinayetleri de içinde barındırır ama Hrant Dink'in katledilmesi çok daha önemli bir süreci ifade eder. 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte, Tahir Elçi'nin öldürülmesi, Rus uçağının düşürülmesi, Uludere katliamına kadar uzanan, o karanlık dönemi…
Sabiha Gökçen'in Ermeni olabileceğine yönelik yaptığı bir haberden sonra hedef haline getirilmeye başlanmıştı Hrant Dink.
Dil uzmanlarının bile, "hakaret" olmadığını söylediği bir yazısından sonra, "Türklüğe hakaret" suçundan hapse mahkum edildi. Bu süreçte aşırı milliyetçi çevrelerin hedefi haline gelen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, Agos Gazetesi’nin önünde Ogün Samast tarafından katledildi.
Cinayetin ardından kaçtığı Samsun'da yakalanan Ogün Samast ile cinayetin azmettiricileri Erhan Tuncel ve Yasin Hayal'in de aralarında bulunduğu 12'si tutuklu 18 sanık hakkında, 20 Nisan 2007'de dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
Davanın 20. duruşmasında savcı, enteresan bir iddianameyi mahkemeye sundu. Halen "Gülen Cemaati üyeliği"nden hakkında arama kararı bulunan duruşma savcısı Hikmet Usta, "Dink cinayeti eyleminin, Ergenekon terör örgütünün Trabzon'da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu" değerlendirmesinde bulundu.
İlk kararını, 17 Ocak 2012'de açıklayan mahkeme, 4 sanığa "cinayete azmettirme ve yardım" gibi suçlardan çeşitli cezalar verdi. Erhan Tuncel tahliye olurken, sanıklardan hiçbiri “örgüt suçundan” ceza almadı.
Aradan geçen yıllarda sanık sandalyesine oturanların sayısı, emniyet müdürleri, istihbaratçı polisler, cinayetin işleneceği bilindiği halde gizleyen kamu görevlileri ve gazetecilerin de dahil edilmesiyle 76 kişiye çıktı.
Ama Hrant Dink davasında asıl önemli gelişme, 14 Aralık 2020'deki duruşmada yaşandı. Savcılığın sunduğu esas hakkındaki mütalaada, cinayetin doğrudan “FETÖ” tarafından yapıldığı iddia edildi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi ise, 76 sanığın yargılandığı Dink cinayeti davasını 26 Mart 2021'de karara bağladı.
Mahkeme aralarında dönemin kamu görevlileri tutuklu sanıklar Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in de aralarında bulunduğu 26 sanığı 3 yıl 4 ay ile ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezalarına çarptırırken, aralarında eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun ve dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın da bulunduğu 39 sanık hakkında düşme ve beraat ile ret kararı verdi.
Mahkeme heyeti ayrıca, haklarında yakalama kararı bulunan, Fetullah Gülen, Ekrem Dumanlı ve Zekeriya Öz'ün de aralarında bulunduğu 13 firari sanığın dosyasını ayırdı.
Dink ailesi ise cezaların yetersiz olduğuna dikkat çekerek itiraz etti. Şimdi ise dava dosyası, Yargıtay’da ele alınacağı günü bekliyor.
Hrant Dink'in katledilmesi, üzerinde dikkatle durulması ve hiç unutulmaması gereken çok önemli bir cinayettir. 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte FETÖ'nün silahını çektiği ilk cinayet olmasının yanında, halkların kardeşliğine sıkılan ilk kurşundur aynı zamanda.
Etnik ve dinsel farklılıklarımızla, eşit ve kardeşçe birlikte yaşama arzumuzu bozmak için bu cinayetin tetiğine basmışlardı çünkü.
Dinciler, liberaller ve diğer ABD yandaşı güçler yıllarca Hrant cinayetini milliyetçi, ulusalcı, ırkçı, Ergenekon’cu güçlerin gerçekleştirdiğini iddia etmişlerdi. Katil kendi çevrelerinden çıktı.
Bana göre Hrant cinayeti, Uğur Mumcu cinayeti ile TSK'nın çökertilmesi operasyonunun tam orta noktasında yer alıyor. Hrant Dink cinayeti de ulusalcı yurtsever güçlerin tasfiyesine dönük emperyalist operasyonların hedefleri içinde yer buluyor kendine. Hrant'ın emperyalizm karşıtı bir sosyalist olarak Uğur Mumcu ile aynı tasfiye edilen kesim içinde yer alması bana göre anlamlıdır.
Ve yargı süreci...
16 yıldır ne yazık ki cinayette kullanılan maşaları bile hakkıyla yargılayıp, cezalarını veremedik.
Peki ya maşayı tutan el?
Ona nasıl uzanacağız!