Adeta inci taneleri gibi halka şeklinde dizili durumdalar;
Çirişli, Emirli, Ilıca, Karapınar, Bekdemir ve Köselli köyleri.
Köy diyorum çünkü Bütünşehir Yasası çıkıp da mahalle olmadan hepsi köy statüsündeydi. Bana göre hala köy.
Benim köyüm de çok uzak değil buralara. Komşu sayılırız hatta.
Görseniz yemyeşil ormanları, kuş cıvıltıları, efil efil esen rüzgarları, tertemiz su kaynakları ile doğa harikası yerlerdir buralar.
Benim köyüm diye demiyorum, memleketimin her köşesi başka bir güzellikte zaten, görmeyi bilene.
Her şey Köselli'ye yapılmak istenen çimento fabrikası ile başladı. Köylü ne yaptıysa fayda etmedi, o güzelim ormanlara kıyıp, kurdular fabrikayı.
Ormanların yerinde şimdi kel, çıplak, kayalar var.
Köylü ise perişan. Gündüz vızır vızır işleyen kamyonlardan geceyse fabrika gürültüsünden.
Bu da yetmezmiş gibi sabah kalktıklarında her yer çimento tozu.
Yemyeşil bahçeler, tarlalar hatta evlerin çatıları bile artık bembeyaz çimento tozu.
Mısır, fasulye, meyve, sebze…
Hepsinin üstü çimento tozu ile kaplı.
Diğer köyler ise taş ocaklarının işgali altında. Bir ya da iki tane değil ki tam 5 tane. Biri dursa diğeri çalışıyor.
Hepsi ya ormanlık alanlarda ya ekili-dikili arazilerin ortasında. Hatta yerleşim yerlerinin içinde faaliyet gösteren bile var.
2 dakikada bir kamyon geçiyor. Bu yüzden her yer toz toprak içerisinde.
Değil kapı önün çıkmayı, nefes almak bile zor.
Hatta bir köylü, “İstanbul’dan kaçtım, köyüme döndüm. Şu an kapı ve pencere bile açamıyorum. Keşke gelmeseydim” diyor.
Bekdemir sakinleri, toz toprak yetmiyormuş gibi bir de ne zaman patlatılacağı belli olmayan dinamitler yüzünden, korku içinde.
Köylülerin iddialarına göre bu dinamit patlatmaları üstelik hiçbir güvenlik önlemi alınmadan, vatandaşın canını tehlikeye atarak yapılıyor.
Taş ocağına karşı çıkan mahalle sakinlerine ise aba altından sopa gösteriliyor, taş ocağında çalışan personel tarafından:
“Sakın sesinizi çıkarmayın, belediyeden hizmet alamazsınız haaa.”
Taş ocakları yüzünden ormanların hali ise içler acısı. Bir köylü elinde kuru bir odun parçasıyla bile fotoğraf çektirmek istemiyor, “Ormana zarar verdim, bana ceza yazarlar" diye endişe ediyor. Taş ocakları ise ceza falan dinlemiyor. O güzelim ağaçlar teker teker kesiliyor.
Yoğun tozlanma nedeniyle çiftçinin ürün hasatları da düşmüş durumda, meyve ağaçları ise ölüyor.
İşte tüm bu tespitleri, hafta başından bu yana bölgede incelemelerini sürdüren Samsun Çevre Platformu (SAMÇEP) Sözcüsü Mehmet Özdağ ve beraberindekiler, birebir köylülerle konuşarak yaptılar.
Çimento tozu altında yaşam mücadelesi veren ve hiçbir yetkilinin kendilerine dinlemediğinden yakınan köylülerle birebir konuştular.
Şimdi o köylüler, Samsun Valiliği başta olmak üzere kaymakamlardan, belediye başkanlarından ve belediye meclis üyelerinden yardım bekliyor.
Böylesine bir çevre faciasına, 6 köyün halkının sağlıklarını hiçe sayan bu gidişata 'dur' diyen olur mu dersiniz?