Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasının ardından çıkarılan 'Devrim Yasaları'ndan, en önemlilerinin başında Tevhid-i Tedrisat Kanunu gelir.
'Öğretim Birliği Yasası'dır Türkçesi…
1924 tarihlidir. Çıkarılma nedeni, ülkedeki bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekaleti'ne şimdiki adıyla Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlanmasıdır.
Niye çıkardılar bu kanunu diye sorarsanız hiç uzatmadan tek bir cümleyle özetleyeyim; 'Eğitimde mektep-medrese ikiliğini ortadan kaldırmak'tır temel sebebi...
Genç Türkiye Cumhuriyeti devleti o yıllarda ilköğretim düzeyinde “iptidai” adlı ilkokullar kurulmasını, bu okullarda modern öğretim tekniklerini uygulanmasını destekliyordu; bu okullarda öğretmenlik yapmak üzere ayrıca öğretmen yetiştiriyordu.
Ancak köy ve mahalle imamlarıyla eşlerinin yönetiminde bulunan ve çoğu vakıf kuruluşu olan 'sıbyan mektepleri' ile mahalle mekteplerine dokunulmamıştı.
Ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde ise modern tipte rüştiyeler, idadiler, sultaniler, yüksekokullar ve Darülfünun açılmış; vakıf kuruluşları olan medreselerden devlet desteği çekilmişti ancak medreseler kapatılmamıştı; halen öğrenci yetiştirmeye devam ediyorlardı.
İki farklı tipte kurumdan birbirlerine zıt hayat görüşlerine sahip kimseler yetişmekteydi. Böylece toplumda bir “mektep-medrese ikiliği” doğmuştu.
Bunların dışında ayrıca yabancı okullar (misyoner okulları, azınlık okulları ve kolejler) eğitim alanında faaliyet göstermekteydi.
İşte 1924 tarihli bu kanunla bütün bu eğitim kurumları tek elden eğitim-öğretim vermeye başladılar ve Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandılar, medreseler de bir daha açılmamak üzere kapatıldılar.
Hatta şimdi özellikle muhafazakar kesimden birçok kişinin mezunu olmakla övündüğü ve daha önce olmayan İmam Hatipler'in yanı sıra İlahiyat Fakültesi de, Tevhid-i Tedrisat kanunu ile kurulmuştu.
Şimdi günümüze dönelim; bu kanunun çıkarılmasından 99 yıl sonra yani Tevhid-i Tedrisat'ın 100'üncü yılına şunun şurasında bir kaç ay kala, üstelik Cumhuriyet'in ilk adımlarının atıldığı Kurtuluş Savaşı'nın başlatıldığı kent olan Samsun, 'Özel Külliyat Kız Anadolu lisesi ve Anadolu Özel Külliyat Ortaokulu' adıyla açılan özel bir eğitim kurumuyla Türkiye gündemine girdi.
Fotoğraflardan anladığım ve edindiğim bilgilere göre; bu okullar Arapça ağırlıklı eğitim veren özel bir kız koleji.
Arapça İngilizce ve Kuran-ı Kerim’in yoğunlukta verildiği bir hazırlık sınıfı da var ve kız öğrencilere yönelik. Yatılı değil. Fen bilimleri eğimi de verildiği söylense de ağırlıklı olarak Kuran-ı Kerim ve Arapça dersi de konulmuş.
Yabancı dil olarak İngilizce de var. Ama İngilizce'nin öğretilmesindeki temel amaç, kendi internet sitelerinde yer alan bilgiye göre; öğrenci mezun olduğunda yabancı bir ülkeye gittiği zaman, İslam'ı İngilizce tebliğ edebilecek derecede yabancı dil bilmesi içinmiş.
Bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı dururken, İslam'ı bu öğrenciler tebliğ edeceklermiş yani.
1923’te CHP’li mebuslar, “İki tür eğitim olmaz, eğitimi teke indirmemiz gerekir” diyerek laik okulları işaret ediyorlardı.
Ama artık görünen köy kılavuz istemiyor. Görülüyor ki bu ülkede, 99 yıl sonra, liberaller, demokratlar, Kemalistler, Atatürkçüler Meclis’te etkisizleşti ve artık tek güç olan iktidar mensuplarınca bu millete deniliyor ki, “Bir ülkede iki tür eğitim olmaz. Eğitim teke indirilmelidir ve bu İslami bir eğitim olmalıdır."
Atakum'daki bu okulun kaç kız öğrencisi var, doğrusu bilmiyorum. Milli Eğitim müfredatına uygun eğitim verilip verilmeyeceği konusunda da iyi denetleneceğini de düşünmüyorum.
Görüyoruz ki Türkiye'de önce Anadolu liseleri, imam hatip liselerine çevrildi. Şimdi de dini eğitim ağırlıklı okullar açılıyor.
Yani 100 yıl sonra Türkiye'de eğitim Öğretim Birliği'nden uzaklaştı ve üstelik bu durum bakanlık tarafından da bırakın görmezden gelinmeyi destekleniyor...
Türkiye’de yani bugün Cumhuriyet’ten önce uygulanan üç tür eğitim sistemi yeniden yürürlükte.
Üstelik bunlar yapılırken fen bilimlerine dayalı müfredatla eğitim veren okulların ise canına ot tıkanıyor. Bakın daha geçen gün uzay, uçak ve mekatronik mühendisliği alanlarında eğitim veren Türk Hava Kurumu Üniversitesi rektörlüğüne bir Arap Dili ve Edebiyatı profesörü atandı.
Arap Dili profesörü ne anlar uzaydan, uçaktan demeyin. Amaç zaten o değil ki…
Yanlış yapıyorsunuz beyler, çok yanlış! Emperyalizmin ekmeğine yağ sürüyorsunuz.
Emperyalizm Ortadoğu'da tam başarıya ulaşabilmek için ne istiyor biliyor musunuz; daha çok radikal dinci terör örgütlerine, daha çok tarikat ve cemaate, daha çok dinci partiye, bilimden uzaklaştırılmış nesillere.
Çünkü yeter ki kimse laiklikten, demokrasiden, kadın erkek eşitliğinden, felsefeden, sanattan, evrensel insan hak ve özgürlüklerinden, hukuk devletinden, toplum sözleşmesinden, sınıflardan, sendikalar ve örgütlenmeden, hümanizmadan, evrimden, aydınlanmadan, tarihsel ilerlemeden, bireyden, akıldan, bilimden, modernleşmeden bahsetmesin.
Bahsedenler de imana, inanca, ümmetçiliğe alan açmak için öldürülsün, akıl ve bilim sonsuza kadar Batı'da kalsın.
Ortadoğulular ise hep iman ve inançla 1500 yıl önceki 'asr-ı saadet' dünyasına dönmek için birbirlerini yesinler, 21.yy'da kabile bilincine ermenin erdemini yücelterek avunsunlar, kan çemberinin içinde öldürmenin kutsal şehvetiyle dönüp dursunlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na yapılan eleştiriler karşısında 1924 yılında meclis kürsüsünde "Demek okul değil de medrese istiyorsunuz? Şu zavallı milletin yakasını artık bırakın da vatan evladı yetişsin, yükselsin!" diyordu.
Yıl olmuş 2023, tam 100 yıl sonra ben de bu köşeden söylüyorum, "Ne yapsak anlamıyorlar Ata'm, emperyalizm bir türlü bırakmıyor bu milletin yakasını."
Yorumlarınıza katılıyorum. Okuyan bir toplum ve düşünen ve organize olmuş kitleler. 25 milyon değişim dedi. Emperyalizme evet mi dedi? Hayır! Karamsarlığa gerek yok. Saygılarımla.