Eda Taşpınar...
Magazin dünyasını takip eden biri olmadığım için şimdiye kadar bildiğim bir isim değildi. Ta ki bir camide verdiği pozları, sosyal medya hesabında yayınlaması sonrasında yaşanan tartışmalara kadar.
Her ne kadar 'oranın ibadethane olduğunu bilmiyordum dese' de söyledikleri inandırıcı bulunmadı, dine hakaret ettiği savıyla toplumsal linç yine devreye girdi. Bu olay da bir kez daha 'inanç özgürlüğü' konusunu yine bu köşeye taşımama neden oldu.
Evet, inanç özgürlüğü nedir ve insan nereye kadar inancında özgürdür?
Anayasa, her türlü inançtan bireyi, yasalar önünde eşit görüyor. Ama fiili durum bununla çelişiyor ve çelişki gün geçtikçe derinleşiyor. Türkiye, bu alan ve bu konuda da bir çelişkiler ülkesi olmaya devam ediyor.
Aslında inanmak kadar inanmamak da kendi başına matah bir değer değildir. Çünkü inananın da inanmayanın da öyle vicdansız ve ahlaksızı vardır ki dudak uçuklatır.
Ötekiyle iletişim ve empati kuramayan insan, vicdanlı ve ahlaklı olsa ne olur olmasa ne olur. Bu nedenle önemli olan inanmak ya da inanmamak değil, insan olmak, insanlık olabilmektir.
Diğer taraftan bu ülkede nasıl ki dine hakaret suçsa, dinsizliğe hakaret de suçtur. İnsanlar var olan haklarının farkına varmalıdır ve haklarını elde etmenin yollarından birisi de yargıdır.
Ama asıl asıl önemli olan hiç kimse inancını ya da inançsızlığını bahane ederek, kimseyi aşağılayamaz, hakaret edemez. Kimin inancı ya da inançsızlığı, insan haklarına aykırı ve insanı aşağılıyor ya da nefretin hedefi kılıyorsa ben ona ve onun inancına ve inançsızlığına karşıyım.
Bu sıradan faşizm suçunu, bu insanlık suçunu, bu ayrımcılık ve nefret suçunu her gün medya ve insanlarımız işlemeye devam ediyor ve bu hala olağan görülüyor. İşte bundan dolayı bu ülkede inanç özgürlüğü ağır yaralı!
Halbuki hangi inancın daha doğru olup olmadığından, inanıp inanmamaktan daha önemli olan şey; insanın inancıyla diğerlerinin inanma özgürlüğüne ne derecede engel olduğu, insani özgürleşmenin, insana saygı ve sevginin neresinde olduğumuzdur.
Biline ki inançsızlıktan, insanların inanç özgürlüğünü engellemek daha büyük bir ‘günah’tır. İnanmayanları, ahlaksızlık ve vicdansızlıkla suçlayanlar, kendinden memnun cehaletleri ile vicdansızca insan haklarını çiğnediklerini, kin ve nefret suçu işlediklerini, sevgisizlik yaydıklarını bilmelidirler.
Bunun tersi de doğrudur. Eğer, inanmayanlar inananlara böyle yaklaşıyorlarsa aynı cesur cahil duruma düştüklerini bilmelidirler.
Ne inananların inanmayanlara ne de inanmayanların inananlara ahlaki ve vicdani üstünlüğü söz konusu değildir.
Sorun birbirinin inancına baskı yapmadan, yok saymadan insanca ve özgürce bir arada yaşayabilme hoşgörüsüne sahip olabilmek ve toplumlarımızda da bu hoşgörü ve insana saygı ve insana sevgiyi temel yasa kılabilmektir.
Sorun insan hakları sorunudur.