AK Parti hükümetinin 2018'deki seçim kampanyasında yer alan ekonomik hedefleri; cari açıkta daralma, enflasyonun tek haneye indirilmesi, yüksek büyüme ve kişi başına düşen milli gelirde artıştı.
Bu hedeflerin, büyüme hariç hiçbirisi tutmadı. Büyüme verisi ise kur krizinin yaşandığı 2018 yılı dışında, pandemiye rağmen yüksek geldi.
2023’de 25 bin dolara yükseltilmek istenen kişi başı milli gelir 9 bin dolara geriledi. Yüzde 15’ten tek haneye indirilmesi umulan enflasyon ise yüzde 50’li seviyeleri aştı.
Türkiye 2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine böyle bir ekonomik ortamda gitti.
Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi ve yeni hükümetin belli olmasının ardından 4 Haziran 2023’de yeni ekonomi yönetimi görevi devraldı. Ve o günden bugüne de 100 günü doldurdular.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek görevi teslim alırken ilk sözü, "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır" olmuştu.
Bu sözler gözlerine bakınca ışıl ışıl parlayan Bakan Nebati'nin Türk halkınca bir hayli alay edilen 'heterodoks' politikalarından ve faiz düşürerek enflasyonu zıplatan uyduruk politikadan vazgeçildiğinin de işaret fişeğiydi.
Böylece eski politikaların tasfiyesi amacı ile ortodoks politika ile uyumlu adımlar atılmaya başlandı ve ilk iş sıkı para politikasına geçmek oldu.
Şimşek'in yönetiminde ekonomide rota doğru yöne çevrilmiş olsa da ilk 100 günde kaydedilen ilerleme yavaş oldu. Seçim döneminde ertelenen akaryakıt zamları, deprem ve seçim harcamaları ile artan bütçe açığını kontrol amacı ile artan dolaylı vergiler, kurda izin verilen gevşeme ile birleşince, yılsonu enflasyon tahminleri yüzde 70’leri zorlar hale geldi.
Asıl dikkatle izlenen politika faizinde ise artırımın yavaş olması sıklıkla eleştirildi. Çünkü enflasyon beklentisi bu kadar yüksek olmasına rağmen Merkez Bankası politika faizini üç ayda sadece yüzde 25’e çıkarılabildi.
Oysaki bir ekonomide enflasyon talepten ve kur kaynaklı maliyetten kaynaklanıyorsa çıkış yolunda ilk adım faizi enflasyonun üzerine çıkarmaktır. Aksi taktirde yasaklar, kısıtlamalar, gerçeği farklı göstermeler devreye girer ve işler iyice kötüye gider.
Elbette Türkiye'de enflasyonun tek nedeni sadece hatalı para politikasının sonucu değildi. Merkez Bankası'nın sürekli değişen kadrolarıyla erozyona uğraması, yapısal reformlardaki ihmal, yatırım iştahında düşüş, vergi sisteminde çarpıklıklar ve potansiyel üretim kapasitesinde yaşanan gerilemeler gibi çok daha derin sorunlar da enflasyonun sürekli yükselmesine yol açtı.
Şimdi ise şu anda söylendiği gibi gerçekten enflasyonla mücadele ediliyor mu o bile belli değil. Bu mücadelenin maliyetinin sadece düşük gelir kesimlerine mi yüklenip yüklenmeyeceğini de bilmiyoruz. Geçtiğimiz hafta açıklanan Orta Vadeli Program (OVP) söz konusu bedelin oldukça küçük olacağını varsaymış görünüyor çünkü…
Zira önümüzdeki 4 yılda ciddi bir dezenflasyon hedefi olsa da bunun büyüme ve işsizliğe yansımasının çok düşük tutulduğunu gözlemliyoruz.
Çünkü yapısal bir dönüşüm sağlamak ve yüksek katma değerli üretimi desteklemek amacı ile maliye politikasının somut adımlar atması gerekiyor. Vergileri artırarak bütçe açığını kapatmaya çalışmak yapısal reform değil, yanlış faiz politikasıyla yaratılan facianın halka ödettirilmesidir. Yapısal reform yapılmak isteniyorsa kamu kesiminde israfa yol açan harcamalardan vaz geçilmesi gerekir.
Daha da önemlisi 100 gün geçmesine rağmen halen kapsamlı bir kalkınma modeli henüz açıklanmadı ve eylem planı için ekim ayı işaret edildi. Bu gecikme de endişe verici.
Ve gelelim son günlerde biraz daha fazla dillendirilen 'anayasayı değiştirelim' söylemlerine. Bizim mevcut anayasayı bile uygulamakta sıkıntılarımız varken yeni bir anayasaya yönelmek çok enteresan geliyor bana. Uygulamayacağımız Anayasayı değiştirmenin bir anlamı var mı?
Oysaki bizim anayasa değişikliğine değil demokrasiye, saygıya, hukukun üstünlüğüne ve bilimsel yöntemleri kabule ihtiyacımız var.
12 Eylül darbesine ilişkin yazımda belirttiğim gibi; emperyalist müdahalelerin, darbelerin, cuntacılığın panzehiri; laiklik, barış, kardeşlik, hukuk devleti, sosyal devlet ve tüm kurum ve kuruluşlarıyla demokrasiyi inşa etmek ve yaşanır kılmaktır!